English    Türkçe    فارسی   

3
4220-4229

  • گر نگشتی هیزم او مثمر بدی ** تا ابد معمور و هم عامر بدی 4220
  • Odun olmasaydı meyve verir, ebediyen mamur bir halde kalır, her şeyi de mahmurlaştırırdı.
  • باد سوزانت این آتش بدان ** پرتو آتش بود نه عین آن
  • Bu ateş, bil ki yakıcı bir yelden ibarettir… Asıl ateşin ışığıdır, kendisi değil!
  • عین آتش در اثیر آمد یقین ** پرتو و سایه‌ی ویست اندر زمین
  • Asıl ateş, esîrdedir. Yeryüzündeki onun ışığı, onun gölgesidir.
  • لاجرم پرتو نپاید ز اضطراب ** سوی معدن باز می‌گردد شتاب
  • Hulâsa ışık ve gölge, daima oynar durur, baki kalmaz… Yine koşa koşa madenine gider, aslına kavuşur.
  • قامت تو بر قرار آمد بساز ** سایه‌ات کوته دمی یکدم دراز
  • Boyun daima olduğu gibidir de gölgesi bir an kısalır bir an uzar.
  • زانک در پرتو نیابد کس ثبات ** عکسها وا گشت سوی امهات 4225
  • Çünkü ışıkların hiç kimse sebat ettiğini görmemiştir; akisler yine döner; asıllarına, analarına giderler.
  • هین دهان بر بند فتنه لب گشاد ** خشک آر الله اعلم بالرشاد
  • Kendine gel… Ağzını yum; fitne, dudaklarını açtı… Kuru sözlere giriş, doğrusunu Allah daha iyi bilir!
  • ذکرخیال بد اندیشیدن قاصر فهمان
  • İyi anlayanları kötü hayallere düşmeleri
  • پیش از آنک این قصه تا مخلص رسد ** دود و گندی آمد از اهل حسد
  • Bu hikâye sone ermeden hasetçilerden bir kötü dumandır geldi.
  • من نمی‌رنجم ازین لیک این لگد ** خاطر ساده‌دلی را پی کند
  • Ben, bundan korkmam ama bu tekme, belki bir gönlü saf kişinin ayağını çeler.
  • خوش بیان کرد آن حکیم غزنوی ** بهر محجوبان مثال معنوی
  • O Hakîmi Gaznevî, perde ardında kalanlara ne güzel manevi bir misal getirdi.