English    Türkçe    فارسی   

3
4268-4277

  • روی داود از فرش تابان شده ** کوهها اندر پیش نالان شده
  • Davud’un yüzü Allah nuruyla parladı… Dağlar, onunla beraber feryada geldiler.
  • کوه با داود گشته همرهی ** هردو مطرب مست در عشق شهی
  • Dağ Davud’a yoldaş oldu… Her iki çalgıcıda bir padişahın aşkıyla sarhoş oldu!
  • یا جبال اوبی امر آمده ** هر دو هم‌آواز و هم‌پرده شده 4270
  • “Dağlar Davud’un sesine ses verin, onunla beraber ırlayın” diye emir geldi. Dağla Davud… İkisi de bir sesle seslendi, bir perdeden okudu.
  • گفت داودا تو هجرت دیده‌ای ** بهر من از همدمان ببریده‌ای
  • Allah dedi ki: “Ey Davud, sen yerinden, yurdundan ayrıldın… Benim için hemdemlerinden cüda düştün.
  • ای غریب فرد بی مونس شده ** آتش شوق از دلت شعله زده
  • Ey garip olmuş, tek ve muinsiz kalmış olan Davud, iştiyak ateşi, gönlünden şule vermekte.
  • مطربان خواهی و قوال و ندیم ** کوهها را پیشت آرد آن قدیم
  • Çalgıcılar, hanendeler, arkadaşlar istersin. O Kadîm Allah dağları senin huzuruna getirir.
  • مطرب و قوال و سرنایی کند ** که به پیشت بادپیمایی کند
  • Dağlar, sana çalgı çalarlar, şarkı okurlar, zurnacılık ederler. Hepsi de huzurunda yel gibi ses çıkarır, sesine ses verirler.”
  • تا بدانی ناله چون که را رواست ** بی لب و دندان ولی را ناله‌هاست 4275
  • Dudağı, dişi yokken dağın ses vermesi, feryat etmesi caiz oluyor ya… Bil ki velinin de ağızsız, dudaksız sözleri, feryatları var!
  • نغمه‌ی اجزای آن صافی‌جسد ** هر دمی در گوش حسش می‌رسد
  • O her şeyden arınmış mescidin cüzülerinden her an nağmeler çıkar. O nağmelerde her an, velinin can kulağına ulaşır.
  • همنشینان نشنوند او بشنود ** ای خنک جان کو به غیبش بگرود
  • Yanında oturanlar duymazlar, işitmezler de o duyar, işitir. Ne mutlu o cana ki gayba inanmıştır!