-
کوه با داود گشته همرهی ** هردو مطرب مست در عشق شهی
- Dağ Davud’a yoldaş oldu… Her iki çalgıcıda bir padişahın aşkıyla sarhoş oldu!
-
یا جبال اوبی امر آمده ** هر دو همآواز و همپرده شده 4270
- “Dağlar Davud’un sesine ses verin, onunla beraber ırlayın” diye emir geldi. Dağla Davud… İkisi de bir sesle seslendi, bir perdeden okudu.
-
گفت داودا تو هجرت دیدهای ** بهر من از همدمان ببریدهای
- Allah dedi ki: “Ey Davud, sen yerinden, yurdundan ayrıldın… Benim için hemdemlerinden cüda düştün.
-
ای غریب فرد بی مونس شده ** آتش شوق از دلت شعله زده
- Ey garip olmuş, tek ve muinsiz kalmış olan Davud, iştiyak ateşi, gönlünden şule vermekte.
-
مطربان خواهی و قوال و ندیم ** کوهها را پیشت آرد آن قدیم
- Çalgıcılar, hanendeler, arkadaşlar istersin. O Kadîm Allah dağları senin huzuruna getirir.
-
مطرب و قوال و سرنایی کند ** که به پیشت بادپیمایی کند
- Dağlar, sana çalgı çalarlar, şarkı okurlar, zurnacılık ederler. Hepsi de huzurunda yel gibi ses çıkarır, sesine ses verirler.”
-
تا بدانی ناله چون که را رواست ** بی لب و دندان ولی را نالههاست 4275
- Dudağı, dişi yokken dağın ses vermesi, feryat etmesi caiz oluyor ya… Bil ki velinin de ağızsız, dudaksız sözleri, feryatları var!
-
نغمهی اجزای آن صافیجسد ** هر دمی در گوش حسش میرسد
- O her şeyden arınmış mescidin cüzülerinden her an nağmeler çıkar. O nağmelerde her an, velinin can kulağına ulaşır.
-
همنشینان نشنوند او بشنود ** ای خنک جان کو به غیبش بگرود
- Yanında oturanlar duymazlar, işitmezler de o duyar, işitir. Ne mutlu o cana ki gayba inanmıştır!
-
بنگرد در نفس خود صد گفت و گو ** همنشین او نبرده هیچ بو
- Velî, kendi kendine yüzlerce söz söyler, dinler de yanında oturan kokusunu bile alamaz!