English    Türkçe    فارسی   

3
4486-4495

  • از بتان و از خدا در خواستیم ** که بکن ما را اگر ناراستیم
  • Eğer dâvamız doğru değilse bizim kökümüzü sök diye putlara da dua ettik, Allah’a da.
  • آنک حق و راستست از ما و او ** نصرتش ده نصرت او را بجو
  • Hak kimdeyse, kim doğrucuysa ona yardım et, onun yardımında bulun, biz doğruysak bize, o doğruysa ona muin ol dedik.
  • این دعا بسیار کردیم و صلات ** پیش لات و پیش عزی و منات
  • Bu duada çok bulunduk, Lât, Uzzâ ve Menât’a nice secdeler ettik;
  • که اگر حقست او پیداش کن ** ور نباشد حق زبون ماش کن
  • Dedik ki: Eğer Muhammed haksa meydana çıkart, değilse onu bize zebun et.
  • چونک وا دیدیم او منصور بود ** ما همه ظلمت بدیم او نور بود 4490
  • Şimdi onun Allah yardımına mazhar olduğunu gördük işte… Biz, umumiyetle zulmetmişiz, o nur!
  • این جواب ماست کانچ خواستید ** گشت پیدا که شما ناراستید
  • Bu, bize cevap: Dilediğiniz işte meydana çıktı, hanginizin doğru olduğu açığa vuruldu.”
  • باز این اندیشه را از فکر خویش ** کور می‌کردند و دفع از ذکر خویش
  • Sonra yine fikirlerindeki bu düşünceyi körletiyorlar, bu sözleri bırakarak diyorlardı ki:
  • کین تفکرمان هم از ادبار رست ** که صواب او شود در دل درست
  • “Bu düşüncemiz de işimizin tersine gitmesinden meydana geldi; gönlümüzde onun doğru olduğuna dair bir düşüncedir peydahlandı.
  • خود چه شد گر غالب آمد چند بار ** هر کسی را غالب آرد روزگار
  • Birkaç kere galip geldiyse ne oldu ki… Bundan ne çıkar? Zaman da herkese galebe çalıyor!
  • ما هم از ایام بخت‌آور شدیم ** بارها بر وی مظفر آمدیم 4495
  • Biz de zamaneden kâm aldık, bizim bahtımız da yaver oldu… Biz de ona birkaç kere üst geldik.”