-
گاه هستی زو بر آوردی سری ** گاه او از نیستی خوردی بری
- Gâh varlığı galebe eder, bir şeyler yapmaya niyetlenirdi; gâh yokluğa düşer, yokluktan meyveler yer, gıdalanırdı.
-
چونک بر وی سرد گشتی این نهاد ** جوش کردی گرم چشمهی اتحاد 4760
- Nihayet bu hale bir çare bulamayıp ümitsizliğe düşünce birlik kaynağı kızıştı, coştu!
-
چونک با بیبرگی غربت بساخت ** برگ بیبرگی به سوی او بتاخت
- Gurbet azıksızlığıyla azıklanınca azıksızlık azığı, çaresizlik çaresi, ona doğru koştu!
-
خوشههای فکرتش بیکاه شد ** شبروان را رهنما چون ماه شد
- Düşünce salkımları çöpsüz bir hale geldi… O âşık, ay gibi gece yolcularına kılavuz kesildi!
-
ای بسا طوطی گویای خمش ** ای بسا شیرینروان رو ترش
- Nice güzel sözlü dudular vardır ki susarlar… Nice tatlı özlüler vardır ki ekşi yüzlüdürler!
-
رو به گورستان دمی خامش نشین ** آن خموشان سخنگو را ببین
- Yürü, bir an mezarlığa var da susarak otur. O söz söyleyip duran susmuşları gör!
-
لیک اگر یکرنگ بینی خاکشان ** نیست یکسان حالت چالاکشان 4765
- Onların topraklarını bir renkte, bir halde görürsün ama halleri bir değildir ki!
-
شحم و لحم زندگان یکسان بود ** آن یکی غمگین دگر شادان بود
- Dirilerin da yağları, etleri bir… Fakat birisi gamlı, öbürü neşeli!
-
تو چه دانی تا ننوشی قالشان ** زانک پنهانست بر تو حالشان
- Sözlerini duymadıkça hallerini ne bileceksin. Halleri senden gizli kalır.
-
بشنوی از قال های و هوی را ** کی ببینی حالت صدتوی را
- Söyletsen de sözlerinden ancak bir hay huydur duyarsın. Yüz kat gizli olan hallerini nereden göreceksin ki?