-
تو بدان نادر کجا افتادهای ** گر نه محرومی و ابله زادهای 4795
- Ezelden mahrum ve bir ahmağın oğlu değilsen o arada bir olup gelen şeye neden saplandın?
-
این جهان پر آفتاب و نور ماه ** او بهشته سر فرو برده به چاه
- Şu âlem, güneşin, ayın nuruyla dopdolu da o, başını kuyunun dibine eğmiş.
-
که اگر حقست پس کو روشنی ** سر ز چه بردار و بنگر ای دنی
- “Aydınlık var diyorlar, bu söz doğruysa nerede, hani?” deyip duruyor. A alçak, başını kuyudan kaldır da bak!
-
جمله عالم شرق و غرب آن نور یافت ** تا تو در چاهی نخواهد بر تو تافت
- Bütün dünya… Doğu, batı, o nurla nurlanmış… Fakat sen kuyudayken o nur, sana vurmaz ki!
-
چه رها کن رو به ایوان و کروم ** کم ستیز اینجا بدان کاللج شوم
- Kuyuyu bırak, köşklere, bağlara git; burada inat edip durma, inat meş’umdur denmiş!
-
هین مگو کاینک فلانی کشت کرد ** در فلان سالی ملخ کشتش بخورد 4800
- Kendine gel, filân adam filân yıl ekin ektide mahsulünü çekirgeler yedi…
-
پس چرا کارم که اینجا خوف هست ** من چرا افشانم این گندم ز دست
- Ben neye ekeyim, burası korkulu bir yer… Neden elimdeki buğdayı yerlere saçayım deme.
-
و آنک او نگذاشت کشت و کار را ** پر کند کوری تو انبار را
- Ekin ekmeyi terk etmeyen, işten güçten kalmayan ekti de sen, kör gibi durup dururken ambarlar doldurdu.
-
چون دری میکوفت او از سلوتی ** عاقبت در یافت روزی خلوتی
- O delikanlı da ümitle, neşeyle bir kapıyı çalıp duruyordu; nihayet bir gün sevgilisini tenhaca buldu, vuslatına erdi.
-
جست از بیم عسس شب او به باغ ** یار خود را یافت چون شمع و چراغ
- Bir gece bekçinin korkusundan kaçıp bir bağa girdi. Orada sevgilisini mum gibi buluverdi.