-
هر که در ره بی قلاوزی رود ** هر دو روزه راه صدساله شود
- Kılavuzsuz yola gidene iki günlük yol, yüz yıllık yol olur.
-
هر که تازد سوی کعبه بی دلیل ** همچو این سرگشتگان گردد ذلیل
- Kâbe’ye delilsiz giden bu başı dönmüş zavallılar gibi zillete düşer.
-
هر که گیرد پیشهای بیاوستا ** ریشخندی شد بشهر و روستا 590
- Ustaya müracaat etmeksizin bir sanat tutan kişi şehre de alay mevzuu olur, köye de!
-
جز که نادر باشد اندر خافقین ** آدمی سر بر زند بی والدین
- Doğuda da, batıda da anasız, babasız bir insan doğması pek nadirdir.
-
مال او یابد که کسبی میکند ** نادری باشد که بر گنجی زند
- Bir işe girişen, çalışan kişi mal kazanır. Ama nadir olarak bir adam, bir hazine de bulabilir.
-
مصطفایی کو که جسمش جان بود ** تا که رحمن علمالقرآن بود
- Fakat nerede bir Mustafa ki cismi can olsun da “Er rahman, Allemel Kur’an- Rahman, ona Kur’an’ı öğretti” sırrına ersin.
-
اهل تن را جمله علم بالقلم ** واسطه افراشت در بذل کرم
- Ten ehlinin hepsi kalemle, okuyup yazmakla öğrenir, öğretir. Allah kereminin bolluğuyla kalemi, öğretiş ve öğrenişe vasıta halk etmiştir.
-
هر حریصی هست محروم ای پسر ** چون حریصان تگ مرو آهستهتر 595
- Oğul, her hırs sahibi mahrumdur. Harisler gibi öyle koşma, aheste aheste yürü.
-
اندر آن ره رنجها دیدند و تاب ** چون عذاب مرغ خاکی در عذاب
- Şehirli ve çoluk çocuğu da o yolda karada yaşayan kuşun suda çektiği eziyet ve zahmet gibi eziyetler, zahmetler çektiler.
-
سیر گشته از ده و از روستا ** وز شکرریز چنان نا اوستا
- Köye de karınları toktu artık, köylüye de. Öyle usta olmadan şeker yapmaya da doymuşlardı, hatta.
-
رسیدن خواجه و قومش به ده و نادیده و ناشناخته آوردن روستایی ایشان را
- Şehirliyle akrabasının köye varmaları, köylünün onları tanımazlıktan gelmesi