-
تو چه خود را گیج و بیخود کردهای ** خون رز کو خون ما را خوردهای
- Sen kendini nasıl oluyor da ahmak, dalgın gösteriyorsun? Üzümün kanı nerede? Sen bizim kanımızı içmişsin!
-
رو که نشناسم ترا از من بجه ** عارف بیخویشم و بهلول ده 700
- Yürü, benden uzaklaş hemen. Ben seni tanımıyorum. Kendini bilmeyen bir ârifim ben, köyün Behlûl’üyüm ben diyorsun ha!
-
تو توهم میکنی از قرب حق ** که طبقگر دور نبود از طبق
- Allah yakınlığına eriştin de sanat, sanatkârdan ayrı olmaz sanıyorsun ha!
-
این نمیبینی که قرب اولیا ** صد کرامت دارد و کار و کیا
- Şunu olsun görmez misin? Allah velilerinin eriştikleri yakınlıkta yüzlerce keramet, yüzlerce iş güç var.
-
آهن از داوود مومی میشود ** موم در دستت چو آهن میبود
- Meselâ demir, Davud’un elinde mum oluyor… Hâlbuki senin elinde mum, demir kesiliyor!
-
قرب خلق و رزق بر جملهست عام ** قرب وحی عشق دارند این کرام
- Yaratma ve rızık verme yakınlığında herkes müsavidir, bu sıfatlar herkeste var. Fakat bu ulular, Allah aşkının vahyi yakınlığına sahip olurlar.
-
قرب بر انواع باشد ای پدر ** میزند خورشید بر کهسار و زر 705
- Babacığım, yakınlık da çeşit, çeşittir. Güneş dağa da vurur, altına da!
-
لیک قربی هست با زر شید را ** که از آن آگه نباشد بید را
- Fakat güneşin altına bir yakınlığı var ki söğüdün bundan haberi bile yok!
-
شاخ خشک و تر قریب آفتاب ** آفتاب از هر دو کی دارد حجاب
- Kuru dal da güneşe yakındır, yaş dal da. Güneş hiç ikisinden de gizlenir mi ki?
-
لیک کو آن قربت شاخ طری ** که ثمار پخته از وی میخوری
- Fakat yaş taze dalın yakınlığı nerede? O daldan olgun meyveler devşirmede, olgun meyveler yemedesin.