از نشاط از ما کرانه کردهای ** این تکبر از کجا آوردهای
Neşeden âdeta bizden nefret ediyorsun! Bu ululuğu nereden elde ettin?” dediler.
یک شغالی پیش او شد کای فلان ** شید کردی یا شدی از خوشدلان
Fakat çakallardan biri “Sen ya hile yapıyorsun yahut da hakikaten bir neşeye sahip oldun, neşeliler arasına katıldın.
شید کردی تا به منبر بر جهی ** تا ز لاف این خلق را حسرت دهی
Mimbere çıkmaya, lâfla ulu görünüp bu halkı, kendine meftûn etmeye kalkıştın.
بس بکوشیدی ندیدی گرمیی ** پس ز شید آوردهای بیشرمیی
Bir hayli çalıştım, fakat bir aşk, bir hararet görmeyince hileye sapıp utanmazlığı ele aldım” dedi.
گرمی آن اولیا و انبیاست ** باز بیشرمی پناه هر دغاست730
Doğruluk ve yanıp yakılma, velilere âdettir. Utanmazlık da her aşağılık kişinin sığındığı bir sanat.
که التفات خلق سوی خود کشند ** که خوشیم و از درون بس ناخوشند
Bu suretle neşeliyiz diye halkı kendilerine çekerler ama iç yüzlerine bakılırsa hiç de hoş değildirler.
چرب کردن مرد لافی لب و سبلت خود را هر بامداد به پوست دنبه و بیرون آمدن میان حریفان کی من چنین خوردهام و چنان
Yalan dâvalarda bulunan birisinin her sabah bir kuyruk parçasıyla dudağını, bıyığını yağlayıp “Ben şunu yedim, bunu yedim” diye dostlarının arasına çıkması
پوست دنبه یافت شخصی مستهان ** هر صباحی چرب کردی سبلتان
Aşağılık bir adam, bir kuyruk parçası buldu. Her sabah bıyıklarını onunla da yağlar,
در میان منعمان رفتی که من ** لوت چربی خوردهام در انجمن
Devlet sahiplerinin yanına varıp “Evde yağlı yemek yedim” der,
دست بر سبلت نهادی در نوید ** رمز یعنی سوی سبلت بنگرید
Sözünün doğruluğunu ispat için de, bıyıklarıma bakın gibilerden eliyle bıyıklarını sıvazlar.
کین گواه صدق گفتار منست ** وین نشان چرب و شیرین خوردنست735