-
گفت آن دنبه که هر صبحی بدان ** چرب میکردی لبان و سبلتان
- Dedi ki: “ Hani her sabah dudaklarını, bıyıklarını yağladığın o kuyruk parçası yok muydu?
-
گربه آمد ناگهانش در ربود ** بس دویدیم و نکرد آن جهد سود
- Kedi geldi, onu kapıverdi. Ardına düştük, bir hayli koştuk ama faydasız… Yakalayamadık ki!”
-
خنده آمد حاضران را از شگفت ** رحمهاشان باز جنبیدن گرفت
- Oradakiler şaşırıp gülüştüler, Bu hâle acıdılar.
-
دعوتش کردند و سیرش داشتند ** تخم رحمت در زمینش کاشتند
- Onu davet edip doyurdular, yeryüzüne benzeyen varlığına merhamet tohumunu ektiler.
-
او چو ذوق راستی دید از کرام ** بی تکبر راستی را شد غلام 765
- O da ululardan doğruluk zevkini görünce ululuğu bırakıp doğruluğa kul oldu.
-
دعوی طاوسی کردن آن شغال کی در خم صباغ افتاده بود
- Boyacı küpüne düşen çakalın tavusluk dâvasına kalkışması
-
و آن شغال رنگرنگ آمد نهفت ** بر بناگوش ملامتگر بکفت
- O rengârenk çakal gizlice çıkagelip kendisini kınayanın kulağına dedi ki:
-
بنگر آخر در من و در رنگ من ** یک صنم چون من ندارد خود شمن
- “Hele bir bana, hele rengime bak. Şamanın bile böyle bir putu yoktur.
-
چون گلستان گشتهام صد رنگ و خوش ** مر مرا سجده کن از من سر مکش
- Gül bahçesi gibi ne de güzel bir hale geldim, ne de hoş yüzlerce renklere boyandım. Benden baş çekme, secde et bana!
-
کر و فر و آب و تاب و رنگ بین ** فخر دنیا خوان مرا و رکن دین
- Şu güzelliğime, şu letafetime, şu rengime bak da bana Fahri Dünya, Rükn-i din de!
-
مظهر لطف خدایی گشتهام ** لوح شرح کبریایی گشتهام 770
- Allah lütfuna mazhar oldum. Ululuk sırlarını şerheden levh haline geldim.