-
هر دمش لابه کند این آسمان ** که فرو مگذارم ای حق یک زمان
- Bu gökyüzü, her an, yarabbi, beni bir zaman bile aşağılatma diye ona yalvarır...
-
استن من عصمت و حفظ تو است ** جمله مطوی یمین آن دو دست
- Benim direğim, senin korumandadır... Bütün gökler sağ elinde dürülmüş, yayılmıştır, der.
-
وین زمین گوید که دارم بر قرار ** ای که بر آبم تو کردستی سوار
- Bu yer, beni su üstünde yükleyen sensin, kararımı elden alma diye niyaz eder.
-
جملگان کیسه ازو بر دوختند ** دادن حاجت ازو آموختند 1180
- Hepsi keselerini onun nimetiyle doldurup büzmüşler... Hepsi hacet vermeyi ondan öğrenmişlerdir.
-
هر نبیی زو برآورده برات ** استعینوا منه صبرا او صلات
- Her peygamber, “Sabır ve namaz hususunda ondan yardım isteyin” diye ondan berat ve ferman getirmiştir.
-
هین ازو خواهید نه از غیر او ** آب در یم جو مجو در خشک جو
- Kendinize gelin; ondan isteyin... Başkasından değil. Suyu denizde arayın, kuru derede değil!
-
ور بخواهی از دگر هم او دهد ** بر کف میلش سخا هم او نهد
- Başkasından isteneni de o verir... O kimsenin sana meyleden eline cömertliği ihsan eden yine Allah’tır.
-
آنک معرض را ز زر قارون کند ** رو بدو آری به طاعت چون کند
- İtaatinden çekineni bile altınlara gark eder, Karun yaparsa itaat eder de ona yüz tutarsan neler yapmaz?
-
بار دیگر شاعر از سودای داد ** روی سوی آن شه محسن نهاد 1185
- Şair, bir kere daha ihsan sevdasıyla yüzünü o ihsan sahibi padişaha tuttu
-
هدیهی شاعر چه باشد شعر نو ** پیش محسن آرد و بنهد گرو
- Şairin hediyesi ne olacak? Yeni bir şiir... Onu ihsan sahibine götürür, sunar, adeta rehin bırakır!