-
گرچه عالم را ازیشان چاره نیست ** این سخن اندر ضلال افکندنیست
- Gerçi bunların âlemde bulunmamasına imkân yok; bunlar da lâzım bu dünyaya... Fakat bu sözü söylemek, onları büsbütün sapıklığa atmaktır!
-
چاره نبود هم جهان را از چمین ** لیک نبود آن چمین ماء معین
- Dünyada çare yok, sidik de bulunur; bulunur ama arı duru su değildir ya!
-
قصد خیانت کردن عاشق و بانگ بر زدن معشوق بر وی
- Aşığın kötülük etmek istemesi, sevgilinin ona bağırması
-
چونک تنهااش بدید آن ساده مرد ** زود او قصد کنار و بوسه کرد 120
- O ahmak adam, sevgilisini yapayalnız görünce hemencecik kucaklamaya, öpmeye kalkıştı.
-
بانگ بر وی زد به هیبت آن نگار ** که مرو گستاخ ادب را هوش دار
- O güzel, “Küstahlık etme, edepsizliğin lüzumu yok, aklını başına al” diye heybetle bir bağırdı.
-
گفت آخر خلوتست و خلق نی ** آب حاضر تشنهی همچون منی
- Âşık “Burası ıssız, halk yok... Su ortada, benim gibi de bir susuz!
-
کس نمیجنبد درینجا جز که باد ** کیست حاضر کیست مانع زین گشاد
- Burada rüzgârdan başka kımıldayan yok... Kim var, kim bu açılıp saçılmamıza mâni olacak?” dedi.
-
گفت ای شیدا تو ابله بودهای ** ابلهی وز عاقلان نشنودهای
- Sevgili dedi ki: “A deli herif, meğerse sen budalaymışsın... Akıllılardan bir şey duymamış, işitmemişsin!
-
باد را دیدی که میجنبد بدان ** بادجنبانیست اینجا بادران 125
- Rüzgârı esiyor gördün mü bil ki burada onu bir estiren, bir harekete getiren var.
-
مروحهى تصريف صنع ايزدش ** زد بر اين باد و همىجنباندش
- Allah sanatının dilediği gibi iş görme yelpazesi, bu rüzgârlara dokunmada, onu estirip durmada!
-
جزو بادی که به حکم ما درست ** بادبیزن تا نجنبانی نجست
- Bizim hükmümüzde olan ehemmiyetsiz ve cüz’i bir rüzgâr bile yelpazeyi sallamadıkça esmez.