-
تا کتبهای طبیبی ساختند ** جسم را از رنج میپرداختند
- Bu suretle doktorluk kitapları düzdüler... Bedenleri hastalıklardan kurtardılar.
-
این نجوم و طب وحی انبیاست ** عقل و حس را سوی بیسو ره کجاست
- Bu nücum ve tıp bilgileri, Peygamberlerin vahiyleridir... Yoksa akıl ve duygunun o tarafa nereden yolu olacak?
-
عقل جزوی عقل استخراج نیست ** جز پذیرای فن و محتاج نیست 1295
- Cüz’i akıl, bir şeyden hüküm çıkaracak akıl değildir. O, ancak fen sahibinden fenni kabul eder, öğrenmeye muhtaçtır.
-
قابل تعلیم و فهمست این خرد ** لیک صاحب وحی تعلیمش دهد
- Bu akıl, öğrenmeye ve anlamaya kabiliyetlidir. Ama vahiy sahibi ona öğretir.
-
جمله حرفتها یقین از وحی بود ** اول او لیک عقل آن را فزود
- Bütün sanatlar, şüphe yok ki önce vahiyden meydana gelir, fakat sonra akıl, onların üstüne bazı şeyler katar!
-
هیچ حرفت را ببین کین عقل ما ** تاند او آموختن بیاوستا
- Dikkat et de bak! Bizim bu aklımız, hiçbir sanatı, usta olmadıkça öğrenebiliyor mu?
-
گرچه اندر مکر مویاشکاف بد ** هیچ پیشه رام بیاستا نشد
- Hile kılı kırk yarar ama usta olmadıkça hiçbir sanatı elde edemez!
-
دانش پیشه ازین عقل ار بدی ** پیشهی بیاوستا حاصل شدی 1300
- Sanat bilgisi, bu akılla olsaydı ustasız bir sanat meydana gelirdi!
-
آموختن پیشه گورکنی قابیل از زاغ پیش از آنک در عالم علم گورکنی و گور بود
- Âlemde mezar kazıcılık ve mezar yokken Kaabil’in mezar kazıcılığını kargadan öğrenmesi
-
کندن گوری که کمتر پیشه بود ** کی ز فکر و حیله و اندیشه بود
- Mezar kazma, en bayağı bir sanat... Düşünceden, düzenden, fikirden doğacak değil ya!
-
گر بدی این فهم مر قابیل را ** کی نهادی بر سر او هابیل را
- Fakat Kaabilde bu anlayış olsaydı Hâbili başı üstünde taşır mıydı?