English    Türkçe    فارسی   

4
156-165

  • گفت او گر ابلهم من در ادب ** زیرکم اندر وفا و در طلب
  • Âşık, “Edebe riayet bakımından aptal bile olsam vefada, istekte akıllıyım, anlayışlıyım” dedi.
  • گفت ادب این بود خود که دیده شد ** آن دگر را خود همی‌دانی تو لد
  • Sevgili dedi ki: “Eğer şu görünen hareket, edebe riayetse artık ötesini sen daha iyi bilirsin!
  • قصه‌ی آن صوفی کی زن خود را بیگانه‌ای بگرفت
  • Karısını bir yabancıyla yakalayan sofi
  • صوفیی آمد به سوی خانه روز ** خانه یک در بود و زن با کفش‌دوز
  • Sofinin biri, bir gün eve geldi... Evin bir kapısı vardı, karısı da bir kunduracıyla içerdeydi.
  • جفت گشته با رهی خویش زن ** اندر آن یک حجره از وسواس تن
  • Kadın, nefsinin hilelerine uymuş, kunduracıya kul köle kesilmiş, odada adamla buluşmuştu.
  • چون بزد صوفی به جد در چاشتگاه ** هر دو درماندند نه حیلت نه راه 160
  • Sofi, kuşluk çağı kapıyı sıkıca döver dövmez ikisi de şaşırdılar... ne bir hileye başvurmaya imkân vardı, ne kaçıp kurtulacak bir yol!
  • هیچ معهودش نبد کو آن زمان ** سوی خانه باز گردد از دکان
  • Sofinin, o zamanda dükkânı bırakıp eve gelmesi hiç âdeti değildi.
  • قاصدا آن روز بی‌وقت آن مروع ** از خیالی کرد تا خانه رجوع
  • Karısından bir şeyler sezinlenmiş, şüpheye düşmüş, bu yüzden o gün mahsus vakitsiz gelmişti.
  • اعتماد زن بر آن کو هیچ بار ** این زمان فا خانه نامد او ز کار
  • Kadınınsa onun, hiçbir defa işini bırakıp o zamanda eve gelmeyeceğine itimadı vardı.
  • آن قیاسش راست نامد از قضا ** گرچه ستارست هم بدهد سزا
  • Fakat nasılsa bu fikri doğru çıkmadı... Allah suçları örter... Örter ama cezasını da verir!
  • چونک بد کردی بترس آمن مباش ** زانک تخمست و برویاند خداش 165
  • Kötülükte bulundun mu kork, emin olma, çünkü yaptığın kötülük bir tohumdur, Allah, onu mutlaka bitirir!