-
در جوال آن کن که میباید کشید ** سوی سلطانان و شاهان رشید
- Çuvala aklı erer padişahlara, sultanlara götürülebilecek şeyleri doldur!
-
حکایت آن فقیه با دستار بزرگ و آنک بربود دستارش و بانگ میزد کی باز کن ببین کی چه میبری آنگه ببر
- Hırsızın koca sarıklı bir fakihin sarığını çalması, fakihin sarığı aç, bak ne götürdüğünü anla. Sonra götür diye bağırması
-
یک فقیهی ژندهها در چیده بود ** در عمامهی خویش در پیچیده بود
- Bir fakih, bez parçaları toplamış, sarığının içine ezip büzerek yerleştirmişti.
-
تا شود زفت و نماید آن عظیم ** چون در آید سوی محفل در حطیم
- Bu suretle kavuğunun büyük ve iri görünmesini, halkın kendisine ehemmiyet vermesini ve mescide gelince başköşeye geçirilmesini istiyordu.
-
ژندهها از جامهها پیراسته ** ظاهرا دستار از آن آراسته 1580
- Elbiselerden parçalar almış, onlarla sarığını büyütmüştü.
-
ظاهر دستار چون حلهی بهشت ** چون منافق اندرون رسوا و زشت
- Sarığının dışı, cennet elbiselerine benzemekteydi... Fakat içi, münafık gönlü gibi rezil, çirkin bir şeydi.
-
پاره پاره دلق و پنبه و پوستین ** در درون آن عمامه بد دفین
- Parça parça bezler, yünler, deriler... Hep o sarığın içine gömülmüştü.
-
روی سوی مدرسه کرده صبوح ** تا بدین ناموس یابد او فتوح
- Bir sabah çağı, bu şatafatla bir şeyler elde etmek üzere medreseye giderken,
-
در ره تاریک مردی جامه کن ** منتظر استاده بود از بهر فن
- Hırsızın biri de dar bir yolda her türlü hilelere başvurup bir şeyler yapmak üzere bekliyordu.
-
در ربود او از سرش دستار را ** پس دوان شد تا بسازد کار را 1585
- Fakih, o yola sapınca hemen başından kavuğunu kaptı, işini başarmak için koşup gitmeye başladı.
-
پس فقیهش بانگ برزد کای پسر ** باز کن دستار را آنگه ببر
- Fakih arkasından bağırdı: oğul, sarığı çöz de öyle götür!