-
ظاهر دستار چون حلهی بهشت ** چون منافق اندرون رسوا و زشت
- Sarığının dışı, cennet elbiselerine benzemekteydi... Fakat içi, münafık gönlü gibi rezil, çirkin bir şeydi.
-
پاره پاره دلق و پنبه و پوستین ** در درون آن عمامه بد دفین
- Parça parça bezler, yünler, deriler... Hep o sarığın içine gömülmüştü.
-
روی سوی مدرسه کرده صبوح ** تا بدین ناموس یابد او فتوح
- Bir sabah çağı, bu şatafatla bir şeyler elde etmek üzere medreseye giderken,
-
در ره تاریک مردی جامه کن ** منتظر استاده بود از بهر فن
- Hırsızın biri de dar bir yolda her türlü hilelere başvurup bir şeyler yapmak üzere bekliyordu.
-
در ربود او از سرش دستار را ** پس دوان شد تا بسازد کار را 1585
- Fakih, o yola sapınca hemen başından kavuğunu kaptı, işini başarmak için koşup gitmeye başladı.
-
پس فقیهش بانگ برزد کای پسر ** باز کن دستار را آنگه ببر
- Fakih arkasından bağırdı: oğul, sarığı çöz de öyle götür!
-
این چنین که چار پره میپری ** باز کن آن هدیه را که میبری
- Böyle dört kanatla uçar gibi gidiyorsun ama götürdüğün hediyeyi bir aç da gör!
-
باز کن آن را به دست خود بمال ** آنگهان خواهی ببر کردم حلال
- Onu, elceğezinle bir aç, ovala da sonra götür, sana helâl ettim!
-
چونک بازش کرد آنک میگریخت ** صد هزاران ژنده اندر ره بریخت
- Hırsız, kaçarken sarığı çözer çözmez içinden yola yüz binlerce bez parçası dökülüverdi!
-
زان عمامهی زفت نابایست او ** ماند یک گز کهنهای در دست او 1590
- O bir şeye yaramaz, o olmayasıca sarığından kala kala hırsızın elinde ancak bir arşın doğru düzen bezceğiz kaldı!