English    Türkçe    فارسی   

4
164-173

  • آن قیاسش راست نامد از قضا ** گرچه ستارست هم بدهد سزا
  • Fakat nasılsa bu fikri doğru çıkmadı... Allah suçları örter... Örter ama cezasını da verir!
  • چونک بد کردی بترس آمن مباش ** زانک تخمست و برویاند خداش 165
  • Kötülükte bulundun mu kork, emin olma, çünkü yaptığın kötülük bir tohumdur, Allah, onu mutlaka bitirir!
  • چند گاهی او بپوشاند که تا ** آیدت زان بد پشیمان و حیا
  • Birkaç kere, belki yaptığına pişman olur, utanırsın diye örter, gizler.
  • عهد عمر آن امیر مومنان ** داد دزدی را به جلاد و عوان
  • O müminler ulusu Ömer, halifeliği zamanında bir hırsızı cellada teslim etti.
  • بانگ زد آن دزد کای میر دیار ** اولین بارست جرمم زینهار
  • Hırsız, ey ülkenin beyi, diye bağırdı, beni öldürtme... Bu, ilk suçum!
  • گفت عمر حاش لله که خدا ** بار اول قهر بارد در جزا
  • Ömer dedi ki: “Hâşâ, Allah, ilk suçta hemencecik gazaba gelip cezasını vermez.
  • بارها پوشد پی اظهار فضل ** باز گیرد از پی اظهار عدل 170
  • Lütfunu meydana çıkarmak için defalarca örter de sonradan adaletini göstermek için cezalandırır;
  • تا که این هر دو صفت ظاهر شود ** آن مبشر گردد این منذر شود
  • Bu suretle bu iki sıfatının da meydana çıkmasını, lütfunun muştucu, kahrının da korkutucu olmasını diler.”
  • بارها زن نیز این بد کرده بود ** سهل بگذشت آن و سهلش می‌نمود
  • Kadın da defalarca bu kötü işte bulunmuştu da kolaycacık işi atlatmıştı... bu iş, ona kolay görünüyordu artık.
  • آن نمی‌دانست عقل پای‌سست ** که سبو دایم ز جو ناید درست
  • Gevşek ayaklı akıl, testinin daima ırmaktan kırılmadan sapasağlam gelemeyeceğini bilmiyordu ki!