-
گفت دهلیزیست والله این سخن ** پیش شه خاکست هم زر کهن 1720
- Köle, hayır dedi... Vallahi bu söz, bu emir, padişahın değildir... Padişahın yanında eski altın bile topraktır âdeta!
-
مطبخی ده گونه حجت بر فراشت ** او همه رد کرد از حرصی که داشت
- Mutfak emini, ona on türlü delil getirdi... Fakat o hırsından hepsini reddetti.
-
چون جری کم آمدش در وقت چاشت ** زد بسی تشنیع او سودی نداشت
- Kuşluk vakti nafakası az gelince bir hayli söylendi, kötü sözler söyledi, fakat hiçbir faydası olmadı.
-
گفت قاصد میکنید اینها شما ** گفت نه که بنده فرمانیم ما
- Dedi ki: siz bunu kasten yapıyorsunuz. Mutfak emini “hayır biz emir kuluyuz!”
-
این مگیر از فرع این از اصل گیر ** بر کمان کم زن که از بازوست تیر
- Bunu feri’den sanma, asıldandır bu... Yaya pek kabahat bulma, oku atan koldur.
-
ما رمیت اذ رمیت ابتلاست ** بر نبی کم نه گنه کان از خداست 1725
- “Attığın vakit sen atmadın” ayeti bir iptilâdır... Fakat Peygambere de pek günah bulma; bu iş Allah’tandır!
-
آب از سر تیره است ای خیرهخشم ** پیشتر بنگر یکی بگشای چشم
- “A gözü kamaşmış adam, su baştan bulanıktır... Gözünü bir iyice aç da işin önüne bak!” dedi.
-
شد ز خشم و غم درون بقعهای ** سوی شه بنوشت خشمین رقعهای
- Köle kızgınlıkla, dertle bir bucağa çekildi, padişaha kızgınlığını bildirir bir mektup yazdı.
-
اندر آن رقعه ثنای شاه گفت ** گوهر جود و سخای شاه سفت
- Mektupta padişahı övdü... Onun cömertlik incilerini deldi!
-
کای ز بحر و ابر افزون کف تو ** در قضای حاجت حاجاتجو
- “Ey avucu, hacetler isteyeni hacetini vermede denizden de cömert olan, buluttan da cömert olan!