-
نه نجومست و نه رملست و نه خواب ** وحی حق والله اعلم بالصواب
- Bu, ne yıldız bilgisidir, ne remil, ne de rüya... Allah, doğrusunu daha iyi bilir ya, Allah vahyidir!
-
از پی روپوش عامه در بیان ** وحی دل گویند آن را صوفیان
- Sofiler, bunu halktan gizlemek için gönül vahyi demişlerdir.
-
وحی دل گیرش که منظرگاه اوست ** چون خطا باشد چو دل آگاه اوست
- Sen istersen onu gönül vahyi farz et... Gönül zaten onun nazargâhıdır... Gönül, ona agâh olunca nasıl hata eder?
-
مومنا ینظر به نور الله شدی ** از خطا و سهو آمن آمدی 1855
- Ey mümin, sen, Allah nuruyla bakar, görürsün... Hatadan, yanılmadan eminsin!
-
نقصان اجرای جان و دل صوفی از طعام الله
- Sofinin canına, gönlüne gelen Allah yemeğinin eksilmesi
-
صوفیی از فقر چون در غم شود ** عین فقرش دایه و مطعم شود
- Sofi, yoksulluktan dertlenince yoksulluğu, ona dadı ve gıda kesilir.
-
زانک جنت از مکاره رسته است ** رحم قسم عاجزی اشکسته است
- Çünkü cennet, hoşa gitmeyen şeylerden meydana gelmiştir... Merhamet, gönlü kırık âcizlerin nasibidir.
-
آنک سرها بشکند او از علو ** رحم حق و خلق ناید سوی او
- Yücelikle başlar kıran kişiye ne Allah’ın merhameti nasip olur, ne halkın!
-
این سخن آخر ندارد وان جوان ** از کمی اجرای نان شد ناتوان
- Bu sözün sonu yoktur... Evet, o yiğit, yiyecek ve ekmek nafakasının azlığından perişan oldu!
-
شاد آن صوفی که رزقش کم شود ** آن شبهش در گردد و اویم شود 1860
- Ne mutlu o sofiye ki rızkı azalır... Boncuğu inci olur, kendisi deniz kesilir!
-
زان جرای خاص هر که آگاه شد ** او سزای قرب و اجریگاه شد
- O hususi Allah nafakasını duyan, Allah’ın yakınlığına erer, gayb nafakasını elde eder.