-
جز کنار بام خود نبود سقوط ** اعتبار از قوم نوح و قوم لوط
- İnsan, damın kenarında olmadıkça düşmez Nuh ve Lût kavimlerine bak da ibret al.
-
بیان سبب فصاحت و بسیارگویی آن فضول به خدمت رسول علیهالسلام
- O boşboğazın Rasul aleyhisselâm huzurunda fasih söz söylemesinin ve çok konuşmasının sebebi
-
پرتو مستی بیحد نبی ** چون بزد هم مست و خوش گشت آن غبی
- Peygamber’in hadsiz sarhoşluğundan o aptala bir ışık vurmuş, onu neşelendirmiş, sarhoş etmişti.
-
لاجرم بسیارگو شد از نشاط ** مست ادب بگذاشت آمد در خباط 2155
- Neşesinden çok konuşmaya başladı. Sarhoş, ebedi bırakır, baş aşağı düşer!
-
نه همه جا بیخودی شر میکند ** بیادب را می چنانتر میکند
- Fakat her yerde kendinden geçen, kötülük etmez... Şarap zaten edepsiz olanı edepsiz eder.
-
گر بود عاقل نکو فر میشود ** ور بود بدخوی بتر میشود
- Şarap içen akıllıysa daha ziyade akıllı olur... Kötü huylu ise büsbütün berbat bir hale gelir.
-
لیک اغلب چون بدند و ناپسند ** بر همه می را محرم کردهاند
- Fakat insanların çoğu kötü ve ahlâksız olduğundan şarabı herkese haram ettiler.
-
بیان رسول علیه السلام سبب تفضیل و اختیار کردن او آن هذیلی را به امیری و سرلشکری بر پیران و کاردیدگان
- Rasul aleyhisselâm’ın Huzeyl kabilesine mensup olan genci ihtiyarlara, tecrübelilere üstün tutup seçmesinde ve başbuğ yapmasındaki sebep
-
حکم اغلب راست چون غالب بدند ** تیغ را از دست رهزن بستدند
- Hüküm üstünündür halkın çoğu da kötüdür; bu yüzden kılıcı yol kesicilerin elinden aldılar.
-
گفت پیغامبر کای ظاهرنگر ** تو مبین او را جوان و بیهنر 2160
- Peygamber dedi ki: Ey işin dış yüzünü gören, sen onu genç ve hünersiz görme.
-
ای بسا ریش سیاه و مردت پیر ** ای بسا ریش سپید و دل چو قیر
- Nice kara sakallı ihtiyarlar vardır... Nice de gönülleri, zift gibi kapkara aksakallılar.
-
عقل او را آزمودم بارها ** کرد پیری آن جوان در کارها
- Onun aklını defalarca denedim... O genç işlerde ihtiyarlık etti.