English    Türkçe    فارسی   

4
2172-2181

  • ای بسا زر سیه کرده بدود ** تا رهد از دست هر دزدی حسود
  • Nice altınları, hasetçi hırsızların elinden kurtulsun diye dumanla karartmışlardır.
  • ای بسا مس زر اندوده به زر ** تا فروشد آن به عقل مختصر
  • Nice bakırlar vardır ki aklı kıt olanlara satsınlar diye onları altın suyuna batırmışlar, altın yaldızla yaldızlamışlardır.
  • ما که باطن‌بین جمله‌ی کشوریم ** دل ببینیم و به ظاهر ننگریم
  • Biz bütün ülkelerin iç yüzünü görenleriz... Gönlü görürüz, dış yüzüne bakmayız biz!
  • قاضیانی که به ظاهر می‌تنند ** حکم بر اشکال ظاهر می‌کنند 2175
  • Zahirin etrafında dönüp dolaşan kadılar, zahiri görünüşe göre hükmederler.
  • چون شهادت گفت و ایمانی نمود ** حکم او مومن کنند این قوم زود
  • Birisi şahadet getirdi, imanını gösteren bir şey yaptı mı bunlar, derhal o adamın mümin olduğuna hükmederler.
  • بس منافق کاندرین ظاهر گریخت ** خون صد مومن به پنهانی بریخت
  • Bu suretle de nice münafıklar, zahire sığınmışlar... Böylece de yüzlerce iman sahibinin kanını gizlice dökmüşlerdir.
  • جهد کن تا پیر عقل و دین شوی ** تا چو عقل کل تو باطن‌بین شوی
  • Çalış çabala da akıl ve din piri ol... Bu suretle aklı kül gibi iç âlemini gör.
  • از عدم چون عقل زیبا رو گشاد ** خلعتش داد و هزارش نام داد
  • O güzelim akıl, yokluktan yüz gösterince Allah ona bir elbisedir giydirdi, binlerce de ad taktı.
  • کمترین زان نامهای خوش‌نفس ** این که نبود هیچ او محتاج کس 2180
  • Bu güzel adların en aşağısı işte şu: O, hiç kimseye muhtaç değildir.
  • گر به صورت وا نماید عقل رو ** تیره باشد روز پیش نور او
  • Akıl bir kere yüz gösterse, suretini şu âleme izhar etse gündüz bile, onun nuruna karşı kapkaranlık kalırdı.