-
آنک عاقل بود عزم راه کرد ** عزم راه مشکل ناخواه کرد
- İçlerinden akıllı olan yola düştü; hiç de gidilmesi istenmeyen o güç yola yürüdü.
-
گفت با اینها ندارم مشورت ** که یقین سستم کنند از مقدرت
- Bunlarla danışmayayım dedi türlü, türlü fikirlerde bulunur, azmimi gevşetirler.
-
مهر زاد و بوم بر جانشان تند ** کاهلی و جهلشان بر من زند
- Yurtlarının sevgisine kapılırlar; tembellikleri, bilgisizlikleri bana da sirayet eder.
-
مشورت را زندهای باید نکو ** که ترا زنده کند وان زنده کو
- Danışmak için bir iyi ve diri kişi lâzım ki seni de diriltsin, fakat nerede öyle bir diri?
-
ای مسافر با مسافر رای زن ** زانک پایت لنگ دارد رای زن 2210
- Ey yolcu yolcuyla danış, kadınla değil... Çünkü kadının reyi seni topal eder.
-
از دم حب الوطن بگذر مهایست ** که وطن آن سوست جان این سوی نیست
- Vatan sevgisinden dem vurma; durma, yürü... Vatan oradadır, burada değil canım efendim!
-
گر وطن خواهی گذر آن سوی شط ** این حدیث راست را کم خوان غلط
- Vatan istiyorsan ırmağın o tarafına geç... Bu doğru hadisi eğri ve yanlış okuma!
-
سر خواندن وضو کننده اوراد وضو را
- Abdest alanın yıkadığı uzuvlarda dua okunmasının sırrı
-
در وضو هر عضو را وردی جدا ** آمدست اندر خبر بهر دعا
- Hadiste abdest alınırken yıkanan her uzuv için ayrı dua rivayet edilmiştir.
-
چونک استنشاق بینی میکنی ** بوی جنت خواه از رب غنی
- Burnunu yıkar, burnuna su çekerken gani Allahtan cennet kokusu iste.
-
تا ترا آن بو کشد سوی جنان ** بوی گل باشد دلیل گلبنان 2215
- İste de bu koku, seni cennete çeksin götürsün... Gül kokusu gül bahçesinin delilidir.