English    Türkçe    فارسی   

4
3080-3089

  • آن نشان دید هندستان بود ** که جهد از خواب و دیوانه شود 3080
  • Şu iş Hindistan’ı görmenin nişanesidir... insan, uykusundan sıçrayıp uyanır, deli divane olur.
  • می‌فشاند خاک بر تدبیرها ** می‌دراند حلقه‌ی زنجیرها
  • Bütün tedbirlerin başına toprak saçar... zincirlerin halkalarını kırar geçer!
  • آنچنان که گفت پیغامبر ز نور ** که نشانش آن بود اندر صدور
  • Peygamberin nuru anlatılırken gönüllerdeki nişanesini söylediği gibi hani...
  • که تجافی آرد از دار الغرور ** هم انابت آرد از دار السرور
  • Dedi ki: Nur, kalbe girdi mi nişanesi şudur: İnsan bu yalan yurttan uzaklaşır, neşeler yurdu olan ahiretten de geçer!
  • بهر شرح این حدیث مصطفی ** داستانی بشنو ای یار صفا
  • Ey temiz dost, Mustafa’nın bu hadisini anlatmak için bir hikaye söyleyeceğiz, dinle.
  • حکایت آن پادشاه‌زاده کی پادشاهی حقیقی بوی روی نمود یوم یفرالمرء من اخیه و امه و ابیه نقد وقت او شد پادشاهی این خاک توده‌ی کودک طبعان کی قلعه گیری نام کنند آن کودک کی چیره آید بر سر خاک توده برآید و لاف زندگی قلعه مراست کودکان دیگر بر وی رشک برند کی التراب ربیع الصبیان آن پادشاه‌زاده چو از قید رنگها برست گفت من این خاکهای رنگین را همان خاک دون می‌گویم زر و اطلس و اکسون نمی‌گویم من ازین اکسون رستم یکسون رفتم و آتیناه الحکم صبیا ارشاد حق را مرور سالها حاجت نیست در قدرت کن فیکون هیچ کس سخن قابلیت نگوید
  • Kendisine hakikî padişahlık yüzü gösteren ve “İnsan o gün kardeşinden,anasından,babasından bile kaçar”âyeti hali olan şehzade..bu toprak yığınının padişahlığı,çocuk tabiatlı kişilerindir:onlar,buna kale almak derler..çocuğun biri üstün gelir,toprak yığınının üstüne çıkar,kale benimdir der..öbür çocuklar,ona haset ederler:çünkü toprak çocukların baharıdır.O şehzade,renklerin bağından kurtulduğundan ben bu renkli topraklara aşağılık toprak diyor,altın,atlas ve kemha demiyorum,bu kemhadan kurtuldum,tek renkli gayb âlemine gittim dedi.”Biz ona çocukken hüküm ve peygamberlik verdik”âyetine göre Tanrı irşadı için yıllar geçmeye lüzum yoktur..dilediğini emredip derhal yapan Tanrı kudretine karşı kimse kabiliyetinden bahsedemez.
  • پادشاهی داشت یک برنا پسر ** باطن و ظاهر مزین از هنر 3085
  • Bir padişahın yiğit bir oğlu vardı... zâhiri de hünerlerle bezenmişti, bâtını da.
  • خواب دید او کان پسر ناگه بمرد ** صافی عالم بر آن شه گشت درد
  • Bir gece rüyasında çocuğunun ansızın öldüğünü gördü. Padişaha âlemin arılığı tortulu bir hal oldu.
  • خشک شد از تاب آتش مشک او ** که نماند از تف آتش اشک او
  • Yanışının tesiri ile gözyaşları bile kurudu, ağlamaya bile iktidarı kalmadı.
  • آنچنان پر شد ز دود و درد شاه ** که نمی‌یابید در وی راه آه
  • Öyle dertlendi, öyle kederlendi ki ah etmeye bile mecali kesildi!
  • خواست مردن قالبش بی‌کار شد ** عمر مانده بود شه بیدار شد
  • Ölüm isteği ile cesedi, iş görmez bir hal aldı... neyse eceli gelmemiş, ömrü varmış; uykudan uyandı.