-
منتهای دستها دست خداست ** بحر بیشک منتهای سیلهاست
- Ellerin sonu Tanrı elidir... deniz, şüphe yok ki sellerin varıp döküldüğü son yerdir.
-
هم ازو گیرند مایه ابرها ** هم بدو باشد نهایت سیل را
- Bulutlar da suyu denizden alır... seller akıp gider nihayet ona varır.
-
گفت شاهش کین پسر از دست رفت ** گفت اینک آمدم درمان زفت 3165
- Padişah bu oğlan elden gitti dedi. Adam dedi ki: İşte ulu bir derman olarak geldim ya!
-
نیست همتا زال را زین ساحران ** جز من داهی رسیده زان کران
- Bu büyücülerden hiç kimse o kocakarıya eşit olamaz... ancak ben, o yandan geldim, büyüde bilgim çoktur... onunla ben başa çıkarım!
-
چون کف موسی به امر کردگار ** نک برآرم من ز سحر او دمار
- Musa’nın eli gibi Tanrı izniyle onun büyüsünü kökünden yıkar, mahvederim.
-
که مرا این علم آمد زان طرف ** نه ز شاگردی سحر مستخف
- Çünkü bana bu bilgi Tanrı tarafından verildi... hor hakîr büyücülere şakirtlik ederek öğrenmedim.
-
آمدم تا بر گشایم سحر او ** تا نماند شاهزاده زردرو
- Onun büyüsünü bozmak şehzadenin benzinin sarılığını gidermek için geldim ben!
-
سوی گورستان برو وقت سحور ** پهلوی دیوار هست اسپید گور 3170
- Seher çağında mezarlığa git de orada duvarın yanında kireçle boyanmış bir ak mezar var.
-
سوی قبله باز کاو آنجای را ** تا ببینی قدرت و صنع خدا
- Orasını kıbleye doğru kaz; Tanrının kudretine, kuvvetine bak!
-
بس درازست این حکایت تو ملول ** زبده را گویم رها کردم فضول
- Bu hikâye pek uzundur, sen de usandın... bari fazlasını bırakayım da hulâsasını söyleyeyim.