-
از قصور چشم باشد آن عثار ** که نبیند شیب و بالا کور وار 3220
- Bu sürçme, gözünün iyi görmeyişindendir... kör gibi inişi yokuşu göremiyorsun.
-
بوی پیراهان یوسف کن سند ** زانک بویش چشم روشن میکند
- Yusuf’un gömleğinin kokusunu kendine senet yap... çünkü onun kokusu gözleri aydın eder!
-
صورت پنهان و آن نور جبین ** کرده چشم انبیا را دوربین
- O gizli suretle o alındaki nur, peygamberlerin gözlerini uzakları görür bir hale getirmiştir.
-
نور آن رخسار برهاند ز نار ** هین مشو قانع به نور مستعار
- O yüzün nuru, insanı ateşten kurtarır... kendine gel de iğreti nura kâni olma.
-
چشم را این نور حالیبین کند ** جسم و عقل و روح را گرگین کند
- Bu nur, insana ancak içinde bulunduğu zamanı gösterir; bedeni aklı ve ruhu uyuz eder.
-
صورتش نورست و در تحقیق نار ** گر ضیا خواهی دو دست از وی بدار 3225
- Görünüşü nurdur ama hakikatte ateştir. Eğer ışık istiyorsan iki elini de bu nurdan çek!
-
دم به دم در رو فتد هر جا رود ** دیده و جانی که حالیبین بود
- Ancak içinde bulunduğu zamanı ve hali gören göz ve can, nereye giderse gitsin an be an yüzüstü düşer.
-
دور بیند دوربین بیهنر ** همچنانک دور دیدن خواب در
- Bu çeşit insanlar içinde uzağı gören olsa bile hünersizdir... görür ama uykuda uzağı nasıl görürse öyle görür.
-
خفته باشی بر لب جو خشکلب ** میدوی سوی سراب اندر طلب
- Dere kıyısında dudakların kupkuru... yatar uyursun; su aramak içinde seraba doğru koşup gidersin!
-
دور میبینی سراب و میدوی ** عاشق آن بینش خود میشوی
- Uzaklarda serabı görür ona koşar... görüşüne âşık olur,