English    Türkçe    فارسی   

4
333-342

  • عمرها باید به نادر گاه‌گاه ** تا که بینا از قضا افتد به چاه
  • Gözlü adamın, bir tesadüf neticesi kuyuya düşmesi için ömürler lazım. Fakat bu kaza, körün yoldaşıdır. Çünkü düşmek, onun tabiatıdır, huyudur.
  • کور را خود این قضا همراه اوست ** که مرورا اوفتادن طبع و خوست
  • Kör, pisliğe düşer de bu koku nedir, kendisinden midir, yoksa bir pisliğe bulaşmış da ondan mı? Bilemez ki.
  • در حدث افتد نداند بوی چیست ** از منست این بوی یا ز آلودگیست 335
  • Ona birisi miskler saçsa onu da kendisinden bilir, sevgilinin lütfundan değil!
  • ور کسی بر وی کند مشکی نثار ** هم ز خود داند نه از احسان یار
  • (eksik)
  • پس دو چشم روشن ای صاحب‌نظر ** مر ترا صد مادرست و صد پدر
  • Hâsılı ey gözü açık kişi, bu iki göz, sana yüzlerce anadır, yüzlerce baba!
  • خاصه چشم دل آن هفتاد توست ** وین دو چشم حس خوشه‌چین اوست
  • Hele gönül gözü yok mu? O, bu göze nispetle yetmiş kat azizdir, yetmiş derece kuvvetlidir... Bu iki duygu gözü, onun nimetiyle geçinmededir.
  • ای دریغا ره‌زنان بنشسته‌اند ** صد گره زیر زبانم بسته‌اند
  • Yazıklar olsun ki yol kesiciler oturmuşlar, dilime yüzlerce düğüm vurmuşlardır!
  • پای‌بسته چون رود خوش راهوار ** بس گران بندیست این معذور دار 340
  • Ayağı bağlı olan, nasıl rahvan gidebilir! Ağır bir bağdır bu... Mazur gör!
  • این سخن اشکسته می‌آید دلا ** کین سخن درست غیرت آسیا
  • Ey gönül, bu söz, kırık dökük geliyor. Bu söz incidir, Allah gayreti de değirmen.
  • در اگر چه خرد و اشکسته شود ** توتیای دیده‌ی خسته شود
  • İnci küçük ve kırık bile olsa hasta göze tutya olur.