-
تا که عدل ما قدم بیرون نهد ** در جزا هر زشت را درخور دهد
- Bizim adaletimiz zuhura gelince, her çirkin ve kötüye layık olan cezayı verir. (T.M.)
-
که آن شهی که میندیدندیش فاش ** بود با ایشان نهان اندر معاش
- Apaçık göremedikleri bir padişah, gizlice onlarla yaşıyordu. (T.M.)
-
چون خرد با تست مشرف بر تنت ** گر چه زو قاصر بود این دیدنت
- Sendeki ruh ve akıl gibi, onlar da seninledir ama asla onları göremezsin. (T.M.)
-
نیست قاصر دیدن او ای فلان ** از سکون و جنبشت در امتحان
- O ise, senin hareketini, duruşunu görür. (T.M.)
-
چه عجب گر خالق آن عقل نیز ** با تو باشد چون نهای تو مستجیز 3680
- Ne şaşılacak şeydir ki, bu böyleyken, sen akıl ve ruhu yaratanın seninle oluşunu caiz görmezsin! (T.M.)
-
از خرد غافل شود بر بد تند ** بعد آن عقلش ملامت میکند
- Bir kimse, akıldan gaflet ederek bir kötülükte bulunur. Sonra, aklı onu kınar ve ayıplar. (T.M.)
-
تو شدی غافل ز عقلت عقل نی ** کز حضورستش ملامت کردنی
- Sen aklından gaflet ettiğin halde, aklın senden gafil değildir. Onun seni ayıplaması, seninle beraber olduğundandır. (T.M.)
-
گر نبودی حاضر و غافل بدی ** در ملامت کی ترا سیلی زدی
- Eğer akıl, seninle beraber olmayıp gafil bulunsaydı, yaptığın kötülüğü nasıl görür ve sana ayıplayış sillesini nasıl vururdu. (T.M.)
-
ور ازو غافل نبودی نفس تو ** کی چنان کردی جنون و تفس تو
-
پس تو و عقلت چو اصطرلاب بود ** زین بدانی قرب خورشید وجود 3685
- O halde aklın usturlap aleti gibidir ki, onunla varlık güneşinin yakınlığını bilirsin. (T.M.)