English    Türkçe    فارسی   

4
3702-3711

  • هست آن پندار او زیرا به راه ** صد هزاران پرده آمد تا اله
  • Çünkü düşünenin zannı ve düşüncesi, ancak yola taalluk eder. O zan ve düşünce ile Zat-ı ilahî arasında ise, yüzbinlerce perde vardır. (T.M.)
  • هر یکی در پرده‌ای موصول خوست ** وهم او آنست که آن خود عین هوست
  • Herkes bir perde ile örtülmüştür. “Hakk’ın hakikatine vasıl oldum” zannı, kendi vehmidir. (T.M.)
  • پس پیمبر دفع کرد این وهم از او ** تا نباشد در غلط سوداپز او
  • Bu yüzden, anlayışın idraki yanılmasın diye, Hz. Peygamber (T.M.)
  • وانکه اندر وهم او ترک ادب ** بی‌ادب را سرنگونی داد رب 3705
  • Vehminde edepsizlik bulunan kimseyi, Rabbin hışmı baş aşağı (T.M.)
  • سرنگونی آن بود کو سوی زیر ** می‌رود پندارد او کو هست چیر
  • Baş aşağı oluş, aşağılara doğru gitmektir. Hâlbuki böyle olan kimse, kendisini yükseliyorum zanneder. (T.M.)
  • زانک حد مست باشد این چنین ** کو نداند آسمان را از زمین
  • در عجبهااش به فکر اندر روید ** از عظیمی وز مهابت گم شوید
  • Allah’ın şaşılacak kudretini ve garip mahlukatını düşünün de, yüceliği karşısında, kendinizi kaybedin! (T.M.)
  • چون ز صنعش ریش و سبلت گم کند ** حد خود داند ز صانع تن زند
  • Cenab-ı Hakk’ın kemal sıfatını düşünen kimse, sakalını, bıyığını kaybeder. (T.M.)
  • جز که لا احصی نگوید او ز جان ** کز شمار و حد برونست آن بیان 3710
  • O kimse, candan ve gönülden: “Ben seni övemem” demekten başka bir şey yapamaz. Çünkü Zat-ı ilahînin beyanı, sayıdan ve hesaptan ötedir. (T.M.)
  • رفتن ذوالقرنین به کوه قاف و درخواست کردن کی ای کوه قاف از عظمت صفت حق ما را بگو و گفتن کوه قاف کی صفت عظمت او در گفت نیاید کی پیش آنها ادراکها فدا شود و لابه کردن ذوالقرنین کی از صنایعش کی در خاطر داری و بر تو گفتن آن آسان‌تر بود بگوی
  • Zülkarneyn'in Kafdağına gitmesi ve "Ey Kafdağı, bize Allah'nın ululuğundan bahset" demesi, dağın da "Onun ululuğu söze gelmez.. o ululuk karşısında anlayışlar yok olur" diye cevap vermesi, Zülkarneyn'in "Bari hatırında olan ve sence söylemesi kolay bulunan Allah sanatlarından bahset" diye yalvarması.
  • رفت ذوالقرنین سوی کوه قاف ** دید او را کز زمرد بود صاف
  • Zülkarneyn, Kaf dağına gitti... o dağın saf zümrütten olduğunu gördü.