English    Türkçe    فارسی   

4
476-485

  • این بنا ز آب و گل مرده بدست ** وان بنا از طاعت زنده شدست
  • Bu yapı ölü sudan, ölü topraktan yapılmıştır; o yapı diri ibadetlerle kurulmuştur.
  • این به اصل خویش ماند پرخلل ** وان به اصل خود که علمست و عمل
  • Bu aslına benzer, dağınıklıklarla doludur... O da aslı olan ilme, amele benzer!
  • هم سریر و قصر و هم تاج و ثیاب ** با بهشتی در سال و در جواب
  • Oradaki taht da, köşk de, taç da, elbise de cennet ehline sorular sorar, cevaplar verir!
  • فرش بی‌فراش پیچیده شود ** خانه بی‌مکناس روبیده شود
  • Döşemesi, döşeyen olmaksızın döşenmiştir... O ev, süpürgesiz süpürülmüş, temizlenmiştir!
  • خانه‌ی دل بین ز غم ژولیده شد ** بی‌کناس از توبه‌ای روبیده شد 480
  • Gönül evine bak! Gamla tozlandı mı süpürgeci olmaksızın tövbeyle süpürülür, arınır.
  • تخت او سیار بی‌حمال شد ** حلقه و در مطرب و قوال شد
  • O yurdun tahtı, kimse taşıyıp götürmeksizin gider yürür... Kapı halkası da güzel seslerle şarkılar söyler, çalgılar çalar, kapı da!
  • هست در دل زندگی دارالخلود ** در زبانم چون نمی‌آید چه سود
  • Gönülde de o ebediyet yurdu olan cennetin diriliği var... Fakat ne fayda, dilime gelmiyor ki, söyleyemiyorum ki!
  • چون سلیمان در شدی هر بامداد ** مسجد اندر بهر ارشاد عباد
  • Süleyman her sabah çağı halkı irşad için mescide girdi mi,
  • پند دادی گه بگفت و لحن و ساز ** گه به فعل اعنی رکوعی یا نماز
  • Gâh sözle, gâh nameyle, sazla gâh işle, yani rükû ederek yahut namaz kılarak halka öğüt verirdi.
  • پند فعلی خلق را جذاب‌تر ** که رسد در جان هر باگوش و کر 485
  • İşle olan öğüt, halkı daha ziyade çeker... Çünkü bu öğüdü sağırların bile can kulakları duyar!