-
کوه و دریاها سمش مس میکند ** تا جهان حس را پس میکند
- Dağlar, denizler ancak tırnağına dokunabilir; o derece süratlidir... Duygu âlemini derhâl geride bırakıverir!
-
پا بکش در کشتی و میرو روان ** چون سوی معشوق جان جان روان
- Ayağını gemiye çekte can sevgilisine giden can gibi oturduğun yerde yürüye dur!
-
دست نه و پای نه رو تا قدم ** آن چنانک تاخت جانها از عدم
- Elsiz, ayaksız evveline evvel olmayan Allah’a kadar git... Canların, yoklukta elsiz ayaksız varlık âlemine koştukları gibi!
-
بردریدی در سخن پردهی قیاس ** گر نبودی سمع سامع را نعاس
- Duyan, gaflet uykusunda olmasaydı, can kulağı açık bulunsaydı sözde kıyas perdesini yırtardın ya!
-
ای فلک بر گفت او گوهر ببار ** از جهان او جهانا شرم دار 560
- Ey felek, onun sözlerine inciler saç... Ey cihan, onun cihanından utan!
-
گر بباری گوهرت صد تا شود ** جامدت بیننده و گویا شود
- Eğer inciler saçarsan incilerin yüz kat fazlalaşır... câmid cismin görür, sevilir bir hâle gelir.
-
پس نثاری کرده باشی بهر خود ** چونک هر سرمایهی تو صد شود
- O saçtığın incileri kendin için saçtın demektir... Çünkü her çeşit sermaye yüz misli artar!
-
قصهی هدیه فرستادن بلقیس از شهر سبا سوی سلیمان علیهالسلام
- Belkis’in Sebe şehrinden Süleyman aleyhisselâm’a hediye göndermesi
-
هدیهی بلقیس چل استر بدست ** بار آنها جمله خشت زر بدست
- Belkıs’ın hediyesi kırk katır yükü altın kerpiçti.
-
چون به صحرای سلیمانی رسید ** فرش آن را جمله زر پخته دید
- Hediyeleri getirenler, Süleyman’ın saray meydanına girince bir de gördüler ki yer, tamamı ile halis altınla döşenmiş!
-
بر سر زر تا چهل منزل براند ** تا که زر را در نظر آبی نماند 565
- Altın üstünde tam kırk konaklık yol aldılar... Artık altın gözlerine su gibi bile görünmüyordu, o kadar ehemmiyetsiz bir hale gelmişti.