-
ای فلک بر گفت او گوهر ببار ** از جهان او جهانا شرم دار 560
- Ey felek, onun sözlerine inciler saç... Ey cihan, onun cihanından utan!
-
گر بباری گوهرت صد تا شود ** جامدت بیننده و گویا شود
- Eğer inciler saçarsan incilerin yüz kat fazlalaşır... câmid cismin görür, sevilir bir hâle gelir.
-
پس نثاری کرده باشی بهر خود ** چونک هر سرمایهی تو صد شود
- O saçtığın incileri kendin için saçtın demektir... Çünkü her çeşit sermaye yüz misli artar!
-
قصهی هدیه فرستادن بلقیس از شهر سبا سوی سلیمان علیهالسلام
- Belkis’in Sebe şehrinden Süleyman aleyhisselâm’a hediye göndermesi
-
هدیهی بلقیس چل استر بدست ** بار آنها جمله خشت زر بدست
- Belkıs’ın hediyesi kırk katır yükü altın kerpiçti.
-
چون به صحرای سلیمانی رسید ** فرش آن را جمله زر پخته دید
- Hediyeleri getirenler, Süleyman’ın saray meydanına girince bir de gördüler ki yer, tamamı ile halis altınla döşenmiş!
-
بر سر زر تا چهل منزل براند ** تا که زر را در نظر آبی نماند 565
- Altın üstünde tam kırk konaklık yol aldılar... Artık altın gözlerine su gibi bile görünmüyordu, o kadar ehemmiyetsiz bir hale gelmişti.
-
بارها گفتند زر را وا بریم ** سوی مخزن ما چه بیگار اندریم
- Defalarca bu altınları, getirdiğimiz yere götürelim... Biz ne olmayacak iş yapıyoruz;
-
عرصهای کش خاک زر ده دهیست ** زر به هدیه بردن آنجا ابلهیست
- Toprağı bile halis altın olan bir yere hediye olarak altın götürmek aptallıktır dediler.
-
ای ببرده عقل هدیه تا اله ** عقل آنجا کمترست از خاک راه
- Ey Allah’a aklı hediye götüren, akıl, orada yoldaki topraktan da aşağıdır!
-
چون کساد هدیه آنجا شد پدید ** شرمساریشان همی واپس کشید
- Hediyenin makbule geçmeyeceğini anladıklarından utangaçlıkları, âdeta onları gerisin geriye itmekteydi!