-
گفت با خود پیش آنک گلخورست ** سنگ چه بود گل نکوتر از زرست
- Kendi kendisine de “Toprak yemeyi adet edinen kişiye taş nedir ki? Toprak altından daha iyi!
-
همچو آن دلاله که گفت ای پسر ** نو عروسی یافتم بس خوبفر 630
- Hani o kılavuz kadın gibi... Oğlum, pek güzel bir kız buldum.
-
سخت زیبا لیک هم یک چیز هست ** که آن ستیره دختر حلواگرست
- Pek güzel ama ondan başka bir şey daha var: o namuslu kız, helvacı kızı demiş de,
-
گفت بهتر این چنین خود گر بود ** دختر او چرب و شیرینتر بود
- Evlenecek adam böyle olması daha iyi ya... Helvacının kızı daha yağlı, daha tatlı olur demiş!
-
گر نداری سنگ و سنگت از گلست ** این به و به گل مرا میوهی دلست
- Onun gibi senin de taş dirhemin yok da taş yerine toprak kullanıyorsan daha iyi ya... Toprak benim gönlümün istediği meyve!” diyordu.
-
اندر آن کفهی ترازو ز اعتداد ** او به جای سنگ آن گل را نهاد
- Aktar, terazisinin dirhem gözüne dirhem vazifesini gören taş yerine toprak parçasını koydu.
-
پس برای کفهی دیگر به دست ** هم به قدر آن شکر را میشکست 635
- Öbür gözüne koymak üzere de o toprağın ağırlığınca şeker kırmaya koyuldu.
-
چون نبودش تیشهای او دیر ماند ** مشتری را منتظر آنجا نشاند
- Şekeri kesip kıracak bir aleti olmadığı için biraz gecikti, müşteriyi de orada bıraktı.
-
رویش آن سو بود گلخور ناشکفت ** گل ازو پوشیده دزدیدن گرفت
- Aktarın yüzü öbür yanaydı... Toprak yemeyi adet edinmiş olan müşteri, dayanamadı... Gizlice ve güya aktara göstermeden toprağı koparıp yemeye başladı.
-
ترس ترسان که نباید ناگهان ** چشم او بر من فتد از امتحان
- Ansızın döner de beni görüverir diye de korkmaktaydı.