-
تا شوی آمن ز سیری و ملال ** گفت کان الله له زین ذوالجلال
- Bak da bıkmadan, usanmadan emin ol. İşte ululuk ıssı peygamber, bunun için “Kim kendini Allah’a verirse Allah, kendisini ona verir” dedi...
-
چشم او من باشم و دست و دلش ** تا رهد از مدبریها مقبلش
- “Onun gözü de ben olurum, eli de, gönlü de... Bu suretle devleti, bahtsızlıktan kurtulur” buyurdu.
-
هر چه مکرو هست چون شد او دلیل ** سوی محبوبت حبیبست و خلیل 80
- Ne olursa olsun, kötü ve istenmeyen bir şey bile olsa değil mi ki sana kılavuzluk etti, sevgiline ulaştırdı, sevimlidir, dosttur!
-
حکایت آن واعظ کی هر آغاز تذکیر دعای ظالمان و سختدلان و بیاعتقادان کردی
- Vaaza başladı mı zalimlere, taş yüreklilere ve itikatsızlara dua eden vaiz
-
آن یکی واعظ چو بر تخت آمدی ** قاطعان راه را داعی شدی
- Bir vaiz vardı... Minbere çıktı mı yol kesenlere duaya başlar,
-
دست برمیداشت یا رب رحم ران ** بر بدان و مفسدان و طاغیان
- Ellerini kaldırıp “Yarabbi, kötülere, fesatçılara, isyancılara merhamet et!
-
بر همه تسخرکنان اهل خیر ** برهمه کافردلان و اهل دیر
- Hayır sahipleriyle alay edenlerin hepsine, bütün kâfir gönüllülere, kiliselerde bulunanlara merhamette bulun” derdi.
-
مینکردی او دعا بر اصفیا ** مینکردی جز خبیثان را دعا
- Temiz kişilere hiç dua etmez, kötülerden başkasına duada bulunmazdı.
-
مر ورا گفتند کین معهود نیست ** دعوت اهل ضلالت جود نیست 85
- Ona “Hiç böyle bir âdet görmedik... Sapıklara dua etmek mürüvvet değildir” dediler.
-
گفت نیکویی ازینها دیدهام ** من دعاشان زین سبب بگزیدهام
- Dedi ki: “Ben onlardan iyilik gördüm... Bu yüzden onlara dua etmeyi âdet edindim.
-
خبث و ظلم و جور چندان ساختند ** که مرا از شر به خیر انداختند
- O kadar kötülükte bulundular, o derece zulüm ve cevir ettiler ki nihayet beni şerden kurtardılar, hayra ulaştırdılar.