-
بنگر این هر سه ز خامی رسته را ** جوز را و لوز را و پسته را
- Hamlıktan kurtulup yetişen olan cevize, bademe ve fıstığa, şu üç meyveye bir bak.
-
هر که او عصیان کند شیطان شود ** که حسود دولت نیکان شود 1180
- Kim isyan ederse Şeytan olur, iyilerin devletine haset eder.
-
چونک در عهد خدا کردی وفا ** از کرم عهدت نگه دارد خدا
- Tanrı ahdine vefa edersen Tanrı da kereminden senin ahdini korur.
-
از وفای حق تو بسته دیدهای ** اذکروا اذکرکم نشنیدهای
- Sense Tanrı’ya vefa etmekten gözünü yummuşsun. “Beni anın da sizi anayım” ayetini duymadın mı ki?
-
گوش نه اوفوا به عهدی گوشدار ** تا که اوفی عهدکم آید ز یار
- “Ahdıma vefa edin” ahdına kulak ver de sevgiliden “Ahdınıza vefa edeyim” vaidi gelsin.
-
عهد و قرض ما چه باشد ای حزین ** همچو دانهی خشک کشتن در زمین
- Ey hüzün sahibi, bizim ahdımız ve borç vermemiz nedir? yere kuru tohum ekmek gibi.
-
نه زمین را زان فروغ و لمتری ** نه خداوند زمین را توانگری 1185
- Ondan ne yere bir parlaklık gelir, ne yer sahibi zenginleşir.
-
جز اشارت که ازین میبایدم ** که تو دادی اصل این را از عدم
- Bu, ancak bunun aslını yokluk aleminden veren sensin, bundan bana lazım diye bir işarette bulunmaktan ibarettir.
-
خوردم و دانه بیاوردم نشان ** که ازین نعمت به سوی ما کشان
- Yedim tohumunu da nişane olarak getirdim. Bu nimetten yine bize ihsan et demektir.
-
پس دعای خشک هل ای نیکبخت ** که فشاند دانه میخواهد درخت
- Şu halde ey bahtlı kişi, kuru duayı bırak. Ağaç isteyen tohum eker.