English    Türkçe    فارسی   

5
131-140

  • هر زمان می‌کرد رو بر آسمان  ** که ندارم روی ای قبله‌ی جهان 
  • Her an yüzünü göğe kaldırıp Ey cihanın kıblesi, yüzüm yok diye feryat ediyordu.
  • چون ز حد بیرون بلرزید و طپید  ** مصطفی‌اش در کنار خود کشید 
  • Hadden artık titreyip çarpınınca Mustafa, onu kucakladı.
  • ساکنش کرد و بسی بنواختش  ** دیده‌اش بگشاد و داد اشناختش 
  • Yatıştırdı pek iltifat etti, gözlerini açtı, ona kendini tanıttı.
  • تا نگرید ابر کی خندد چمن  ** تا نگرید طفل کی جوشد لبن 
  • Bulut ağlamadıkça yeşillik nasıl güler? Çocuk ağlamadıkça süt nasıl coşar?
  • طفل یک روزه همی‌داند طریق  ** که بگریم تا رسد دایه‌ی شفیق  135
  • Bir günlük çocuk bile yolu bilir. Ağlayayım da esirgeyen dadı gelip yetişsin der.
  • تو نمی‌دانی که دایه‌ی دایگان  ** کم دهد بی‌گریه شیر او رایگان 
  • Sen bilmiyorsun; dadılar dadısı da sen ağlamadıkça bedavaca sütü az verir.
  • گفت فلیبکوا کثیرا گوش دار  ** تا بریزد شیر فضل کردگار 
  • Kulak ver, “Çok ağlayın” dedi. Ağlayın da yaratıcı Allah’nın ihsan sütü aksın.
  • گریه‌ی ابرست و سوز آفتاب  ** استن دنیا همین دو رشته تاب 
  • Dünyanın direği bulutun ağlamasıdır, güneşin yakması. Sen bu iki ipe iyi sarıl.
  • گر نبودی سوز مهر و اشک ابر  ** کی شدی جسم و عرض زفت و سطبر 
  • Güneşin hararetiyle bulutun gözyaşı olmasaydı beden ve araz, nasıl olur da semirir, gelişirdi?
  • کی بدی معمور این هر چار فصل  ** گر نبودی این تف و این گریه اصل  140
  • Bu hararetle bu ağlayış, temel olmasaydı şu dört mevsim nasıl mamur olurdu?