- 
		    بلک شرط قابلیت داد اوست  ** داد لب و قابلیت هست پوست 
 
		    - Belki kabiliyete sahip oluşa şart, onun lütuf ve ihsanda bulunmasıdır. Tanrı vergisi içtir, kabiliyet, deri.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    اینک موسی را عصا ثعبان شود  ** همچو خورشیدی کفش رخشان شود 
 
		    - Şunu görsene: Musa’nın sopası ejderha olmada, avucu güneş gibi parlamada.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
		 
		    
		   - 
		   صد هزاران معجزات انبیا  ** که آن نگنجد در ضمیر و عقل ما    1540
 
		    - Peygamberlerin aklımıza fikrimize sığmayan yüz binlerce mucizeleri,
 
		  
		 
	         
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    نیست از اسباب تصریف خداست  ** نیستها را قابلیت از کجاست 
 
		    - Sebeplerden olmamıştır, Tanrı yaratması ile olmuştur. Yoklara kabiliyet nereden geliyor? 
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    قابلی گر شرط فعل حق بدی  ** هیچ معدومی به هستی نامدی 
 
		    - Kabiliyet, Tanrı işinde şart olsaydı hiçbir yok varlık alemine gelmezdi.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    سنتی بنهاد و اسباب و طرق  ** طالبان را زیر این ازرق تتق 
 
		    -  Arayanlar için bu gök perdenin altında bir adettir koydu, sebepler ve yollar yarattı.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    بیشتر احوال بر سنت رود  ** گاه قدرت خارق سنت شود 
 
		    - Olan şeylerin pek çoğu o adete göre olagelir. Fakat bazı da olur ki kudret, o adeti yırtar, kaldırır.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
		 
		    
		   - 
		   سنت و عادت نهاده با مزه  ** باز کرده خرق عادت معجزه    1545
 
		    - Hoşluk ve tatlılıkla adet, yol yordam koydu ama sonra da o adeti, o yolu yordamı yırttı, adına mucize dendi.
 
		  
		 
	         
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    بیسبب گر عز به ما موصول نیست  ** قدرت از عزل سبب معزول نیست 
 
		    - Sebepsiz olarak bize yücelik gelmez. Gelmez ama kudret, sebebi kaldırmada aciz değil. 
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    ای گرفتار سبب بیرون مپر  ** لیک عزل آن مسبب ظن مبر 
 
		    - Ey sebebe kapılan, sebepten dışarı uçma. Fakat sebebi yaratanı da abes sanmaya kalkışma.