-
همچو لبهای فرس و در وقت نعل ** تا نماید سنگ کمتر را چو لعل
- Aşağılık taş lal göstermek için at nallanırken dudaklarını kıstırdıkları gibi senin dudaklarını da kıstırıp,
-
گوشهاات گیرد او چون گوش اسب ** میکشاند سوی حرص و سوی کسب 160
- Atın kulağından tutar gibi kulaklarını tutup seni hırs ve kazanca çeker.
-
بر زند بر پات نعلی ز اشتباه ** که بمانی تو ز درد آن ز راه
- Şüphe etme ki ayağına nalı vurur, sende onun derdi ile yoldan kala kalırsın.
-
نعل او هست آن تردد در دو کار ** این کنم یا آن کنم هین هوش دار
- Onun nalı seni iki iş arasında tereddüde düşürmektir. Bunu mu yapayım dersin, onu mu? Aklını başına alda kendine gel.
-
آن بکن که هست مختار نبی ** آن مکن که کرد مجنون و صبی
- Peygamber’in seçtiği işi yap, deliyle çocuğun yaptığını yapma.
-
حفت الجنه بچه محفوف گشت ** بالمکاره که ازو افزود کشت
- “Cennet çevrilmiştir.” Neyle çevrilmiştir? “İnsanın istemediği, hoşlanmadığı şeylerle.” Çünkü, ekin bunlarla çoğalır, gelişir.
-
صد فسون دارد ز حیلت وز دغا ** که کند در سله گر هست اژدها 165
- Şeytan’ın hileyle, zeyreklikle yüzlerce afsunu vardır. Ejderha bile olsa adamı sepete kor.
-
گر بود آب روان بر بنددش ** ور بود حبر زمان برخنددش
- İnsan akar su olsa bağlar, zamanın en akıllı, en bilgin adamı olsa onu yanıltır, güler.
-
عقل را با عقل یاری یار کن ** امرهم شوری بخوان و کار کن
- Aklı bir dostun aklına dost et de “Onların işi danışmakladır” ayetini oku ona göre iş yap!
-
نواختن مصطفی علیهالسلام آن عرب مهمان را و تسکین دادن او را از اضطراب و گریه و نوحه کی بر خود میکرد در خجالت و ندامت و آتش نومیدی
- Mustafa aleyhisselam’ın, O utangaçlık ve nedametle ağlayıp inliyen, ümitsizlik ateşiyle yanıp kavrulan konuk arabı yatıştırıp ona iltifatta bulunması
-
این سخن پایان ندارد آن عرب ** ماند از الطاف آن شه در عجب
- Bu sözün sonu yoktur. Arap o padişahın lütfuna şaşırıp kaldı.