-
آه و زاری پیش تو بس قدر داشت ** من نتانستم حقوق آن گذاشت
- Ahın feryadın sence yüce bir değeri var. O hukuku terk etmek elimden gelmedi.
-
پیش تو بس قدر دارد چشم تر ** من چگونه گشتمی استیزهگر
- Sence yaşlı gözün pek değeri var. Artık ben, nasıl inat edebilirdim?
-
دعوت زاریست روزی پنج بار ** بنده را که در نماز آ و بزار
- Kul, günde beş kere namaza gel, feryad et diye davet edilir.
-
نعرهی مذن که حیا عل فلاح ** وآن فلاح این زاری است و اقتراح 1600
- Müezzinin “Haydi felaha” demesi yok mu? O felah, bu ağlayış bu sızlanıştır.
-
آن که خواهی کز غمش خسته کنی ** راه زاری بر دلش بسته کنی
- Sen kimi dertle hasta etmek istersen onun gönlüne ağlayış yolunu kapatırsın.
-
تا فرو آید بلا بیدافعی ** چون نباشد از تضرع شافعی
- Bu suretle de defeden olmaz, bela gelip çatar. Çünkü sızlanma şefaatçısı bulunmaz.
-
وانک خواهی کز بلااش وا خری ** جان او را در تضرع آوری
- Birisini beladan kurtarmak istersen gönlüne sızlanmayı getirirsin.
-
گفتهای اندر نبی که آن امتان ** که بریشان آمد آن قهر گران
- Kuran’da şiddetli azaba uğrayan ümmetler hakkında dedin ki:
-
چون تضرع مینکردند آن نفس ** تا بلا زیشان بگشتی باز پس 1605
- O anda ağlayıp sızlanmadılar ki bela onlardan dönüp savuşsun.
-
لیک دلهاشان چون قاسی گشته بود ** آن گنههاشان عبادت مینمود
- Gönülleri katı olduğundan suçları kendilerine ibadet görünüyordu.