-
رفت عزرائیل سرهنگ قضا ** سوی کرهی خاک بهر اقتضا
- Kaza ve kader çavuşu Azrail, buyruğu yerine getirmek üzere toprak yuvarlağına geldi.
-
خاک بر قانون نفیر آغاز کرد ** داد سوگندش بسی سوگند خورد
- Toprak adeti veçhile yine feryada, ant vermeye başladı. Bir çok yeminler verdi.
-
کای غلام خاص و ای حمال عرش ** ای مطاع الامر اندر عرش و فرش
- “Ey has kul, ey arşı taşıyan, ey arşta da, ferste de emrine itaat edilen!
-
رو به حق رحمت رحمن فرد ** رو به حق آنک با تو لطف کرد
- Tek ve merhametli Tanrı’nın rahmeti hakkı için git. Sana lütuflarda bulunan Tanrı hakkı için git.
-
حق شاهی که جز او معبود نیست ** پیش او زاری کس مردود نیست 1655
- Kendisinden başka tapılan bulunmayan, huzurunda kimsenin ağlayıp sızlanması ret edilmeyen padişah hakkı için” dedi.
-
گفت نتوانم بدین افسون که من ** رو بتابم ز آمر سر و علن
- Fakat Azrail dedi ki: Bu afsunla gizli, aşikar buyruk sahibi olandan yüz çevirmem ben.
-
گفت آخر امر فرمود او به حلم ** هر دو امرند آن بگیر از راه علم
- Toprak, O, ilim sahibi olmayı da emretti. İkisi de emir. Bilgi yolu ile lütfet de halim ol, o emri tut dedi ama,
-
گفت آن تاویل باشد یا قیاس ** در صریح امر کم جو التباس
- Azrail, O, ya tevildir, ya kıyas. Apaçık emirde öyle tevile, kıyasa az uy.
-
فکر خود را گر کنی تاویل به ** که کنی تاویل این نامشتبه
- Kendi düşünceni tevil etsen daha iyi. Başka hiçbir emre benzemeyen bu açık emri tevil etmekten daha yeğ.
-
دل همیسوزد مرا بر لابهات ** سینهام پر خون شد از شورابهات 1660
- Yalvarmana içim yanıp durmada. Acı gözyaşlarından gönlüm kanla doldu.