-
این زکات و هدیه و ترک حسد ** هم گواهی دادنست از سر خود
- Bu zekat, hediye, bu hasedi bırakma da kendi sırrından haber vermedir.
-
خوان و مهمانی پی اظهار راست ** کای مهان ما با شما گشتیم راست 185
- İhsanda bulunmak doyurmak, konuk davet etmek, ey ulular, biz sizinleyiz, size doğru bir özle inandık demektir.
-
هدیهها و ارمغان و پیشکش ** شد گواه آنک هستم با تو خوش
- Hediyeler armağanlar, sunulan şeyler, ben seninleyim; seni seviyorum diye tanıklıktan ibarettir.
-
هر کسی کوشد به مالی یا فسون ** چیست دارم گوهری در اندرون
- Kimi bir mal veya afsun için çalışır, uğraşırsa bu ne demektir? İçimde bir gevherim var demektir;
-
گوهری دارم ز تقوی یا سخا ** این زکات و روزه در هر دو گوا
- Allah’dan çekinmemden, yahut cömertliğimden bir gevherim var ki bu zekatla oruç ikisine de şahittir.
-
روزه گوید کرد تقوی از حلال ** در حرامش دان که نبود اتصال
- Oruç der ki: Bu helalden çekindi, bil ki harama ulaşmasına artık imkan yok.
-
وان زکاتش گفت کو از مال خویش ** میدهد پس چون بدزدد ز اهل کیش 190
- Zekat der ki: Kendi malını bile veriyor, artık, kendisiyle aynı dinde aynı yolda olandan nasıl çalar?
-
گر بطراری کند پس دو گواه ** جرح شد در محکمهی عدل اله
- Fakat bu işleri riya ve tezvirle yaparsa o iki tanık, Allah’nın adalet mahkemesine kabul edilmez.
-
هست صیاد ار کند دانه نثار ** نه ز رحم و جود بل بهر شکار
- Avcı tane saçar ama acımasından değil, avlanmak için.
-
هست گربهی روزهدار اندر صیام ** خفته کرده خویش بهر صید خام
- Kedi de oruç ayında oruç tutar ama kendisini av avlamak için uyur gösterir.