-
از منی بودی منی را واگذار ** ای ایاز آن پوستین را یاد دار
- Meniden yaratıldın, benliği bırak. Ey Eyaz, çarığı hatırla.
-
قصهی ایاز و حجره داشتن او جهت چارق و پوستین و گمان آمدن خواجه تاشانس را کی او را در آن حجره دفینه است به سبب محکمی در و گرانی قفل
- Eyaz'ın çarık ve postunu koyduğu bir odası vardı. Kapısı sağlam ve kilitli olduğu için kapı yoldaşları, orada bir define var sanırlardı.
-
آن ایاز از زیرکی انگیخته ** پوستین و چارقش آویخته
- Eyaz, pek akıllı, fikirli olduğundan postu ile çarığını bir odaya asmıştı.
-
میرود هر روز در حجرهی خلا ** چارقت اینست منگر درعلا
- Her gün o boş odaya gider, kendi kendisine Ululanma derdi, işte çağırın şu.
-
شاه را گفتند او را حجرهایست ** اندر آنجا زر و سیم و خمرهایست
- Padişaha onun bir odası var dediler, oraya biriktirdiği altınları, gümüşleri altın küplerini koymuş.
-
راه میندهد کسی را اندرو ** بسته میدارد همیشه آن در او 1860
- Kimseyi oraya sokmuyor. Daima kapısını kapalı tutuyor.
-
شاه فرمود ای عجب آن بنده را ** چیست خود پنهان و پوشیده ز ما
- Padişah dedi ki: Tuhaf şey. O kölenin bizden gizlediği nedir ki acaba?
-
پس اشارت کرد میری را که رو ** نیمشب بگشای و اندر حجره شو
- Bir beye, Oraya git, gece yarısı kapıyı aç, odaya gir.
-
هر چه یابی مر ترا یغماش کن ** سر او را بر ندیمان فاش کن
- Ne bulursan yağma et, sırrını da kapı yoldaşlarına aç.
-
با چنین اکرام و لطف بیعدد ** از لیمی سیم و زر پنهان کند
- Bizden bu kadar ikramlar gördüğü, sayısız lütuflarımıza nail olduğu halde hasisliğinden altın gümüş biriktiriyor ha!
-
مینماید او وفا و عشق و جوش ** وانگه او گندمنمای جوفروش 1865
- Vefa gösterme de seviyorum demede, coşup köpürmede. Hey gidi buğday gösterip arpa satan hey!