-
متهم را شاه چون قارون کند ** بیگنه را تو نظر کن چون کند
- Padişah töhmet altına alınanı ihsanları ile Karun gibi zengin ederse suçsuza bakınca neler yapmaz?
-
شاه را غافل مدان از کار کس ** مانع اظهار آن حلمست و بس
- Padişahı gafil sanma. O, herkesin yaptığını bilir. Yalnız bildiğini dışarıya vurmasına Hilmi rıza vermez.
-
من هنا یشفع به پیش علم او ** لا ابالیوار الا حلم او
- Onun bilgisine karşı “Burada kim şefaatçi olabilir?” Onun ilminden başka pervasızca kim şefaat edebilir?
-
آن گنه اول ز حلمش میجهد ** ورنه هیبت آن مجالش کی دهد 2100
- Zaten o suç, önce onun Hilmi yüzünden meydana gelir. Yoksa onun korkusu, kimde suç islemeye mecal bırakır ki?
-
خونبهای جرم نفس قاتله ** هست بر حلمش دیت بر عاقله
- Adam öldürenin kan diyeti Padişahın hilmine havale edilmiştir.
-
مست و بیخود نفس ما زان حلم بود ** دیو در مستی کلاه از وی ربود
- Nefsimiz sarhoştu kendinde değildi. O hilimden haberi yoktu. Şeytan, sarhoşluğundan istifade etti de külahını kaptı.
-
گرنه ساقی حلم بودی بادهریز ** دیو با آدم کجا کردی ستیز
- Halimliğinin sakisi şarap dökmeseydi Şeytan, nereden Adem’le kavgaya girerdi?
-
گاه علم آدم ملایک را کی بود ** اوستاد علم و نقاد نقود
- Meleklere bilgi belletildiği zaman Adem onların hocasıydı; paralarının ayarına bakan oydu.
-
چونک در جنت شراب حلم خورد ** شد ز یک بازی شیطان روی زرد 2105
- Fakat cennette hilim şarabını içtiği için Şeytanın bir oyunu ile yüzü sarardı.
-
آن بلادرهای تعلیم ودود ** زیرک و دانا و چستش کرده بود
- O bela, Tanrı belletmesinin incileriydi. Onu çabuk çevik bilgi sahibi yapmıştı.