-
چون نتانی شد در آتش چون خلیل ** گشت حمامت رسول آبت دلیل
- Halil gibi ateşe giremeyeceğinden hamam sana elçi oldu, su da delil.
-
سیری از حقست لیک اهل طبع ** کی رسد بیواسطهی نان در شبع
- Doymak Allahdandır ama tabiat ehli, ekmeksiz nasıl olur da doyar?
-
لطف از حقست لیکن اهل تن ** درنیابد لطف بیپردهی چمن
- Lütuf Allahdandır ama ten ehli, çayırlık çimenlik perdesi olmaksızın o lütfu bulamaz.
-
چون نماند واسطهی تن بیحجاب ** همچو موسی نور مه یابد ز جیب
- Fakat perdesiz bir halde ten vasıtası kalmayınca insan, Musa gibi ayın nurunu yeninden yakasından görür, bulur.
-
این هنرها آب را هم شاهدست ** که اندرونش پر ز لطف ایزدست 235
- Bu hünerler de, suyun gönlünün Allah lütfu ile dopdolu olduğuna tanıktır.
-
گواهی فعل و قول بیرونی بر ضمیر و نور اندرونی
- Dışarıdan görünen iş ve sözün içe ve içteki nura tanıklığı
-
فعل و قول آمد گواهان ضمیر ** زین دو بر باطن تو استدلال گیر
- İş ve söz, için tanıklarıdır. Bu ikisine bak da için nasıl anla.
-
چون ندارد سیر سرت در درون ** بنگر اندر بول رنجور از برون
- Sırrın, onun içine giremiyorsa hastanın sidiğine bak.
-
فعل و قول آن بول رنجوران بود ** که طبیب جسم را برهان بود
- İşle söz, hastaların sidiğine benzer, beden doktoruna bu bir delildir.
-
وآن طبیب روح در جانش رود ** وز ره جان اندر ایمانش رود
- Halbuki ruh doktoru, canına girer de can yolundan imanına kadar varır.
-
حاجتش ناید به فعل و قول خوب ** احذروهم هم جواسیس القلوب 240
- Onların güzel söze, güzel işe ihtiyaçları yoktur. Sakının onlardan, onlar kalplerin casusudurlar.