-
زخمهای تیر خوردند از عدو ** رفت پیکانها دریشان سو به سو
- Onlar, düşmandan oklar yediler. Her yanlarına temrenler sapladı.
-
از غزا باز آمدند آن تازیان ** اندر آخر جمله افتاده ستان
- Savaştan geri dönüp hepsi de perişan bir halde ahıra düştüler.
-
پایهاشان بسته محکم با نوار ** نعلبندان ایستاده بر قطار
- Ayakları sağlam iplerle mükemmel bağlandı. Nalbantlar sıra sıra dizildi.
-
میشکافیدند تنهاشان بنیش ** تا برون آرند پیکانها ز ریش
- Hançerlerle bedenlerini yarıyor, yaralardan temrenleri çıkarıyorlardı.
-
آن خر آن را دید و میگفت ای خدا ** من به فقر و عافیت دادم رضا 2380
- Eşek bunları görünce dedi ki: Yarabbi, ben yoksullukla süregeldiğim şu afiyete razıyım.
-
زان نوا بیزارم و زان زخم زشت ** هرکه خواهد عافیت دنیا بهشت
- O gıdadan da bizarım, o çirkin yaradan da. Afiyet dileyen, dünyayı terk eder.
-
ناپسندیدن روباه گفتن خر را کی من راضیم به قسمت
- Eşeğin, ben kısmetime razıyım deyip tilkinin sözünü beğenmemesi
-
گفت روبه جستن رزق حلال ** فرض باشد از برای امتثال
- Tilki dedi ki: Tanrı emrine uyup helâl rızık aramak farzdır.
-
عالم اسباب و چیزی بیسبب ** مینباید پس مهم باشد طلب
- Bu âlem, sebepler âlemidir. Sebepsiz hiçbir şey elde edilmez, şu halde mutlaka dilemek lâzımdır.
-
وابتغوا من فضل الله است امر ** تا نباید غصب کردن همچو نمر
- Tanrı "Allah'ın ihsanını dileyin" diye emretti. Kaplan gibi kaçmak caiz değildir.
-
گفت پیغامبر که بر رزق ای فتی ** در فرو بستهست و بر در قفلها 2385
- Peygamber, rızık için "Kapısı bağlıdır, kapısında da kilit var" buyurmuştur.