-
این صلات و این جهاد و این صیام ** هم نماند جان بماند نیکنام
- Bu namaz, bu savaş ve bu oruç da kalmaz. Fakat can, iyi adla iyi sanla kalır.
-
جان چنین افعال و اقوالی نمود ** بر محک امر جوهر را بسود 250
- Can böyle işler, böyle sözler gösterdi de cevherini, buyruk mihengine sürdü;
-
که اعتقادم راستست اینک گواه ** لیک هست اندر گواهان اشتباه
- İnanışım doğrudur. İşte tanığım da buracıkta dedi. Fakat tanıklar şüphelidir.
-
تزکیه باید گواهان را بدان ** تزکیش صدقی که موقوفی بدان
- Bil ki tanıkları tezkiye lazımdır: Senin davanı kabul etmek, tezkiyeye bağlıdır.
-
حفظ لفظ اندر گواه قولیست ** حفظ عهد اندر گواه فعلیست
- Sözü doğru söylemek, söze ait tanıktadır, ahdi korumak da işe ait tanıkta.
-
گر گواه قول کژ گوید ردست ** ور گواه فعل کژ پوید ردست
- Söz tanığı eğri söylerse reddedilir, iş tanığı da eğri yürür, koşarsa yine reddedilir.
-
قول و فعل بیتناقض بایدت ** تا قبول اندر زمان بیش آیدت 255
- Sözde ve işte bir ayrılık olmamalı ki bu tanıklar kabul edilsin.
-
سعیکم شتی تناقض اندرید ** روز میدوزید شب بر میدرید
- “Çalışmanız ayrı ayrı; aykırılıklar içindesiniz” Gündüz dikiyorsunuz gece söküyorsunuz!
-
پس گواهی با تناقض کی شنود ** یا مگر حلمی کند از لطف خود
- Peki sözleri birbirine uymayan şahidi kim dinler? Meğer ki Allah kendi lütfu ile bir hilim göstere.
-
فعل و قول اظهار سرست و ضمیر ** هر دو پیدا میکند سر ستیر
- Söz ve iş, içtekini, sırrı meydana vurmaktadır. Her ikisi, gizli sırrı meydana çıkarır.