-
روبه اندر حیله پای خود فشرد ** ریش خر بگرفت و آن خر را ببرد
- Tilki, hilede ayak diredi. Eşeğin sakalını tutup çekti.
-
مطرب آن خانقه کو تا که تفت ** دف زند که خر برفت و خر برفت
- Nerde o tekkenin ilâhicisi ki hararetle defe vurup "Eşek gitti, eşek gitti" desin?
-
چونک خرگوشی برد شیری به چاه ** چون نیارد روبهی خر تا گیاه
- Bir tavşan bile aslanı kuyuya sürüklerse bir tilki, eşeği çayırlığa nasıl sürüklemez?
-
گوش را بر بند و افسونها مخور ** جز فسون آن ولی دادگر
- Kulağını tıka da o ihsan ve lütuf sahibi velinin afsunundan başka bir afsun okuma.
-
آن فسون خوشتر از حلوای او ** آنک صد حلواست خاک پای او 2520
- Onun afsunu helvadan da tatlıdır. Hattâ o öyle bir erdir ki ayağının bastığı toprak, yüzlerce helvaya değer.
-
خنبهای خسروانی پر ز می ** مایه برده از می لبهای وی
- Şarapla dolu koca küpler, onun dudaklarındaki şaraptan mayalanmıştır.
-
عاشق می باشد آن جان بعید ** کو می لبهای لعلش را ندید
- Ondan uzakta kalan can, lâ'al dudaklardaki şarabı görmediği için şaraba âşıktır.
-
آب شیرین چون نبیند مرغ کور ** چون نگردد گرد چشمهی آب شور
- Kör kuş, tatlı suyu görmemiş, kara ve acı suyun etrafında dönüp dolaşmasın!
-
موسی جان سینه را سینا کند ** طوطیان کور را بینا کند
- Can Musası, gönlü Sina haline getirir, kör dudu kuşlarının gözlerini açar.
-
خسرو شیرین جان نوبت زدست ** لاجرم در شهر قند ارزان شدست 2525
- Can Şirininin Hüsrev'i nöbet urmuştur. Şehirde şeker ucuzlamıştır.