-
که فلان جا حوض آبست و عیون ** تا در اندازد به حوضت سرنگون
- Baş aşağı havuza yuvarlamak için filân yerde bir havuz var, dereler akıyor der durur.
-
آدمی را با همه وحی و نظر ** اندر افکند آن لعین در شور و شر 2610
- Vahye nail olan, gözü açık bulunan Âdem'i bile o melun, kötülüğe, şerre düşürdü.
-
بیگناهی بیگزند سابقی ** که رسد او را ز آدم ناحقی
- Âdem'in geçmişte bir suçu yoktu, ona bir zarar vermemişti, bir haksızlıkta bulunmamıştı.
-
گفت روبه آن طلسم سحر بود ** که ترا در چشم آن شیری نمود
- Tilki dedi ki: O bir büyü, bir tılsımdı, senin gözüne aslan göründü.
-
ورنه من از تو به تن مسکینترم ** که شب و روز اندر آنجا میچرم
- Yoksa ben, beden bakımından senden zayıfım, öyle olduğu halde gece gündüz orada otlamaktayım..
-
گرنه زان گونه طلسمی ساختی ** هر شکمخواری بدانجا تاختی
- O çeşit bir tılsım yapmasalar da her obur, doğru oraya koşardı.
-
یک جهان بینوا پر پیل و ارج ** بیطلسمی کی بماندی سبز مرج 2615
- Fillerle, ejderhalarla dolu aç bir dünya durup dururken hiç tılsım olmadıkça yazı, öyle yemyeşil durur mu?
-
من ترا خود خواستم گفتن به درس ** که چنان هولی اگر بینی مترس
- Ben, öyle korkunç bir şey görürsen sakın korkma diyecektim ama,
-
لیک رفت از یاد علم آموزیت ** که بدم مستغرق دلسوزیت
- Gönlüm, haline yandı, o derde daldım da aklımdan çıktı.
-
دیدمت در جوع کلب و بینوا ** میشتابیدم که آیی تا دوا
- Seni köpek gibi acıkmış, perişan bir hakle görünce koşa koşa gelsin diye seğirttim.