نور چشمی کو به روز استاره دید ** آفتابی چون ازو رو در کشید
Gündüzün yıldızları gören keskin gözden güneş, yüzünü gizledi.
زین گذر کن پند من بپذیر هین ** عاشقان را تو به چشم عشق بین
Bundan geç de öğütümü dinle. Âşıkları aşk göziyle gör.
وقت نازک باشد و جان در رصد ** با تو نتوان گفت آن دم عذر خود
Vakit dar, can da kuşkuda. Artık sana özür getirmesine imkân yok.
فهم کن موقوف آن گفتن مباش ** سینههای عاشقان را کم خراش
Sen anla da o sözü bekleme. Âşıkların gönüllerini az incit.
نه گمانی بردهای تو زین نشاط ** حزم را مگذار میکن احتیاط 2770
Sen bu neşeyi anlayamamışsın. Bari ağır ol, ihtiyatı bırakma.
واجبست و جایزست و مستحیل ** این وسط را گیر در حزم ای دخیل
Mutlaka yapılması lâzım şey var, yapılsa da olur, yapılmasa da olur iş var, bir de yapılmasına imkân olmayan var. Sen bu ikisinin ortasını tut, ihtiyatta caiz olanı gözet ey bu kavme sonradan gelip katılan kişi!
گریان شدن امیر از نصیحت شیخ و عکس صدق او و ایثار کردن مخزن بعد از آن گستاخی و استعصام شیخ و قبول ناکردن و گفتن کی من بیاشارت نیارم تصرفی کردن
Beyin, Şeyhin öğütünü duyunca ağlaması ye Şeyhin özündeki doğruluğun ona aksetmesi, o küstahlıktan sonra hazinesini Şeyhe bağışlaması, Şeyhin, ben buyruksuz alıp kullanamam diyerek kabul etmemesi
این بگفت و گریه در شد های های ** اشک غلطان بر رخ او جای جای
Şeyh bu sözleri söyleyip hay hayla ağlamaya koyuldu, gözyaşları yeryüzünü ıslatmaya başladı.
صدق او هم بر ضمیر میر زد ** عشق هر دم طرفه دیگی میپزد
Şeyhin doğruluğu, beyin içine aksetti. Aşk, her an bir görülmemiş çömlek kaynatır durur.
صدق عاشق بر جمادی میتند ** چه عجب گر بر دل دانا زند
Aşıkın doğruluğu cansız bir şeye bile tesir eder. Bilen bir kişinin gönlüne dokunsa şaşılır mı?
صدق موسی بر عصا و کوه زد ** بلک بر دریای پر اشکوه زد 2775
Musa'nın doğruluğu, sopaya ve dağa tesir etti, hattâ azametli denize bile dokundu.