-
جهد کن تا جان مخلد گردد ** تا به روز مرگ برگی باشدت
- Çalış da ebedî cana ulaş, ölüm gününde de elinde bir azık bulunsun.
-
اعتمادش نیز بر رازق نبود ** که بر افشاند برو از غیب جود
- Kötü kişinin rızık veren Tanrıya güveni yoktur. Gayıptan ona rızkının cömertçe saçıldığına inanmaz.
-
تاکنونش فضل بیروزی نداشت ** گرچه گهگه بر تنش جوعی گماشت
- Gerçi zaman zaman ona bir açlık verdi, verdi ama Tanrı ihsanı, şimdiye kadar onu rızıksız bırakmadı.
-
گر نباشد جوع صد رنج دگر ** از پی هیضه بر آرد از تو سر
- Eğer açlık olmasaydı imtilâya tutulurdun, ondan sonra da sende daha yüzlerce illet başgösterirdi.
-
رنج جوع اولی بود خود زان علل ** هم به لطف و هم به خفت هم عمل 2830
- Açlık illeti, hem lâtif oluş, hem hafif bir hale geliş, hem de Tanrı'ya yalvarıp ibadette bulunuş bakımından o illetlerden elbette daha iyidir.
-
رنج جوع از رنجها پاکیزهتر ** خاصه در جوعست صد نفع و هنر
- Açlık zahmeti, illetlerden daha iyidir; hele açlıkta yüzlerce fayda ve hüner de varken.
-
در بیان فضیلت احتما و جوع
- Az yeyiş ve açlığın iyiliği
-
جوع خود سلطان داروهاست هین ** جوع در جان نه چنین خوارش مبین
- Kendine gel, açlık, ilâçların padişahıdır. Açlığı canla başla kabul et, onu böyle hor görme.
-
جمله ناخوش از مجاعت خوش شدست ** جمله خوشها بیمجاعتها ردست
- Bütün hastalıklar, açlıkla iyileşir. Bütün ilâçlar, aç olmadıkça sana tesir etmez.
-
آن یکی میخورد نان فخفره ** گفت سایل چون بدین استت شره
- Birisi küflü ekmek yiyordu. Bir adam, neden bu kadar haris ve aç gözlü oldun? diye sordu?
-
گفت جوع از صبر چون دوتا شود ** نان جو در پیش من حلوا شود 2835
- Dedi ki: Sabrın sonucunda açlık, iki misli arttı mı arpa ekmeği bile bana helva gelir.