-
چون هریسه گشته آنجا فرق نیست ** نیست فرقی کاندر آنجا غرق نیست 3460
- Heriseye benzerler, artık farkları kalmaz. Fakat bu makama varıp gark olmıyan bunu fark edemez.
-
این چنین باده همیبرد آن غلام ** سوی قصر آن امیر نیکنام
- İşte o köle, bu çeşit şarap almış, o adı sanı güzel beyin köşküne gitmekteydi.
-
پیشش آمد زاهدی غم دیدهای ** خشک مغزی در بلا پیچیدهای
- Yolda gamlar görmüş, beyni kuru, belâlara bürünmüş bir zahit, önüne çıkıverdi.
-
تن ز آتشهای دل بگداخته ** خانه از غیر خدا پرداخته
- Zahidin bedeni, gönül ateşleriyle yanmış, evini Tanrı'dan başka her şeyden silip süpürmüştü.
-
گوشمال محنت بیزینهار ** داغها بر داغها چندین هزار
- Nice çaresiz mihnetlere uğramış, binlerce dağlar üstüne dağlar yakmıştı.
-
دیده هر ساعت دلش در اجتهاد ** روز و شب چفسیده او بر اجتهاد 3465
- Her an gönlü, savaşlara düşmü, gece gündüz riyazatlara sarılmıştı.
-
سال و مه در خون و خاک آمیخته ** صبر و حلمش نیمشب بگریخته
- Yıllarca, aylarca kanlara batmış, topraklara bulanmıştı. Gece yarısı o köleyi görünce.
-
گفت زاهد در سبوها چیست آن ** گفت باده گفت آن کیست آن
- Dedi ki: Testilerdeki nedir? Köle şarap dedi. Zahit, kimin, kime götürüyorsun? diye sordu.
-
گفت آن آن فلان میر اجل ** گفت طالب را چنین باشد عمل
- Köle, o ulu beyin dedi. Zahit dedi ki: Tânrı'yı dileyen kişinin ameli böyle mi olur?
-
طالب یزدان و آنگه عیش و نوش ** بادهی شیطان و آنگه نیم هوش
- Hem Tanrı'yı istiyor, hem de içip eğleniyor ha! Şeytan şarabı sonra da yarım akıl, öyle mi?